1- Eskişehir’in İnadı Zafer Getirdi
Eskişehir'in Sarıcakaya ilçesinde yapılması planlanan Altın ve Gümüş Madeni Açık Ocak İşletmesi projesine karşı verilen yürütmeyi durdurma kararı, Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’nun uzun soluklu mücadelesinin bir meyvesi olarak öne çıkıyor. Bu süreç, doğa ve yaşam haklarını korumak adına verilen çabanın ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bir Ağaç Bile Kesmeyeceğiz!
Platformun öncülerinden Nezahat Telci, İsmet İnönü Caddesi’nde yaptığı açıklamada, bu kararın Eskişehir halkı için büyük bir kazanım olduğunu ifade etti. Telci, proje boyunca çevresel etki değerlendirmelerinin göz ardı edildiğini, usulsüzlüklerin ve çelişkilerin altını çizerek bu gerçekleri halka anlatmaya devam edeceklerini vurguladı. “Tek bir ağacı dahi kestirmeyeceğiz,” diyen Telci, bu yürütmeyi durdurma kararını, kararlılıkla yürütülen bir mücadelenin sonucu olarak nitelendirdi.
Bilinçlenmenin Gücü
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu, yalnızca bir karşı duruş hareketi olmanın ötesine geçerek halkı bilinçlendirme ve doğru bilgiyi yayma görevini de üstlenmiş durumda. Sarıcakaya’da olduğu gibi, Alpagut-Atalan bölgesinde yapılması planlanan projeler hakkında da halkı bilgilendirmeye ve mücadeleye devam edeceklerini belirten Telci, Eskişehir Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün eksiklerini eleştirerek kamu görevlerinin etkin şekilde yerine getirilmesini talep etti.
Geleceğimizi Korumak
Platformun çabaları, doğaya sahip çıkmanın sadece bir bölgeyi korumakla sınırlı olmadığını, aynı zamanda tüm bir toplumun geleceğini şekillendirdiğini bir kez daha gösteriyor. Bu mücadele, Sarıcakaya’nın yemyeşil doğasını korumakla kalmayıp, yerel halkın yaşam kalitesini de sürdürülebilir kılmayı hedefliyor.
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’nun mesajı açık: “Doğamıza, yaşamımıza, toprağımıza ve suyumuza sahip çıkacağız.” Bu mesaj, yalnızca Eskişehir için değil, tüm Türkiye için bir çağrı niteliğinde.
2- Deniz Kaplumbağaları İçin Adalet Arayışı
Deniz kaplumbağalarının nesiller boyunca yuvalama alanı olarak kullandığı Davultepe Gümüşkum 100. Yıl Tabiat Parkı, insan faaliyetleri nedeniyle geri dönülmez zararlarla karşı karşıya. Koruma altındaki bu bölge, 2017 yılında turizm yatırımlarına açıldığından beri ışık, ses kirliliği ve tahribatlarla gündeme geliyor. Mersin Barosu ve çevreci dernekler, bu değerli doğal alanı kurtarmak için seslerini yükseltmeye devam ediyor.
Koruma Kararına Rağmen Süren İhlaller
2017’de turizm işletmesine açılan ve kumullarında dozer izleri görülen bu alanda, Mersin İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararına rağmen, işletmeler faaliyetlerine devam ediyor. Işık ve ses kirliliği, özellikle yaz sezonunda düzenlenen yüksek sesli etkinlikler, kaplumbağaların yaşam döngüsünü kesintiye uğratıyor. Yavruların denize ulaşmasını engelleyen bu faktörler, yaşam haklarının açıkça ihlal edildiğinin göstergesi.
Kaplumbağaların Yaşam Döngüsüne Saygı
Caretta caretta ve yeşil deniz kaplumbağalarının yuvalama alanı olan Gümüşkum’da, bu hayvanların hayatta kalmaları için sessiz ve karanlık bir çevreye ihtiyaçları var. Ancak eğlence mekanları ve yapılaşma, bu doğal döngüyü tehdit ediyor. Kaplumbağaların, doğdukları sahile binlerce kilometre yüzerek geri dönme alışkanlığı, bu alanların önemini daha da artırıyor.
Çevre Mücadelesi Devam Ediyor
Mersin Barosu, bu bölgedeki tahribatın önüne geçmek için hukuki mücadelesini sürdürüyor. Baro ve gönüllüler, Mayıs 2025’e kadar süreci yakından takip ederek, alanın doğal dengesini korumak için çalışacaklarını belirtiyor. Sahilin eski haline döndürülmesi ve kum zambaklarının yeniden canlanması, bu mücadelenin en somut hedeflerinden biri.
3- Liman Projesi mi Çevre Katliamı mı? Mersin Çevrecilerinin Mücadelesi
Akdeniz’in masmavi suları ve Mersin’in bereketli doğası, son yıllarda tehlike çanlarının çaldığı bir ekolojik mücadeleye sahne oluyor. Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği’nin (MIP) genişleme projesi kapsamında denize dökülen milyonlarca ton asbest, yalnızca çevreyi değil, insan sağlığını da tehdit ediyor. Peki, bu durumu durdurmak için neler yapılıyor ve hangi önlemler alınması gerekiyor?
Asbestin Tehlikesi ve MIP Projesi
MIP’nin genişleme projesi için yapılan deniz dip taramaları sonucunda, 6 milyon ton asbest içeren malzemenin denize döküldüğü ortaya çıktı. Bu durumun ekolojik bir felakete yol açtığını belirten Mersin Çevre Platformu, projeyi durdurmak amacıyla hukuki ve demokratik mücadele başlattı.
Asbestin, insan sağlığına olan zararları bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Kanserojen yapıya sahip bu madde, hem deniz canlılarının yaşam alanlarını yok etmekte hem de çevrede yaşayan insanlar için büyük bir sağlık tehdidi oluşturmaktadır. Özellikle liman çalışanları, çevre halkı ve deniz ekosistemi bu durumdan olumsuz etkileniyor.
Mersin Çevre Platformu’nun Mücadelesi
Mersin Çevre Platformu üyeleri, Mersin Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne itiraz dilekçesi sunarak projeye karşı çıktıklarını açıkça belirtti. Yapılan basın açıklamasında, liman projesinin hukuksuz bir rant projesi olduğu ve ekosisteme ciddi zararlar verdiği vurgulandı. Platform Başkanı Sabahat Aslan, asbestin sadece deniz ekosistemine değil, sahil bölgelerine ve insan sağlığına da tehdit oluşturduğunu ifade etti.
Ekolojik Felaketin Boyutları
TÜBİTAK tarafından alınan analizlere göre, dip tarama sırasında çıkarılan numunelerin büyük bir kısmında asbest oranının tehlikeli düzeyde olduğu belirlendi. Bu durum, deniz tabanında bulunan milyonlarca ton malzemenin, uygun bertaraf yöntemleri yerine maliyeti düşürmek adına denize döküldüğünü kanıtlıyor. Bu karar, yalnızca Akdeniz’in mavi sularını değil, aynı zamanda çevre sağlığını da büyük bir tehlikeye atıyor.
Neler Yapılabilir?
Hukuki Mücadele: Çevre platformları, projeye karşı hukuki süreçleri kararlılıkla yürütmelidir.
Kamuoyu Bilinçlendirmesi: Halk, asbestin zararları ve deniz ekosistemi üzerindeki etkileri konusunda bilinçlendirilmelidir.
Bağımsız Çevre Denetimi: Projelerin, bağımsız çevre uzmanları tarafından denetlenmesi sağlanmalıdır.
Ekolojik Restorasyon: Zarar gören alanların doğal yapısının yeniden kazanılması için çalışmalar başlatılmalıdır.
Mersin’de yaşanan bu çevre felaketi, yalnızca yerel bir sorun değil, aynı zamanda küresel bir ekolojik bilinçlenme çağrısıdır. İnsan sağlığını, çevreyi ve deniz ekosistemini tehdit eden bu tür projelere karşı verilen mücadele, gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir dünya bırakmanın temel adımıdır. Mersin Çevre Platformu’nun başlattığı bu direniş, doğanın korunması adına hepimize bir ilham kaynağı olmalıdır.
4- Kuşadası Doğayı Korumak İçin Ayakta
Kuşadası’nın doğal güzellikleriyle öne çıkan Kemerönü Mevkii, turizm projeleri nedeniyle yapılaşma tehdidi altında. Bölgenin nadir bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapması, ekolojik açıdan taşıdığı önemi artırıyor. Ancak, çevreciler ve sivil toplum kuruluşları, Kemerönü’nün korunması için ayakta.
Doğal Bir Hazinenin Hikayesi
Kemerönü, Akdeniz fokları için kritik bir yaşam alanı olmasının yanı sıra şahin, kerkenez, yılan kartalı gibi pek çok kuş türü ve tilki, sansar, porsuk gibi yaban hayvanlarını barındırıyor. Bölgedeki bitki örtüsü ise endemik türlerle dolu. Kuşadası Sivil Toplum Platformu, bu özel alanın yapılaşmaya açılmasının geri dönülmez zararlar doğuracağını vurguluyor.
Çevrecilerin Talepleri
Kuşadası Sivil Toplum Platformu adına konuşan Pelin Seven Aksu, bölgenin "Kesin Korunacak Hassas Alan" olarak ilan edilmesi gerektiğini belirtti. Aksu, “Ekolojik dengesi bozulmadan korunması ve geleceğe aktarılması, sadece Kuşadası için değil, tüm Türkiye için önemli bir kazanım olacaktır” dedi.
Belediyenin Çabaları
Kuşadası Belediyesi, Kemerönü’nü ekolojik turizme kazandırmak için girişimlerde bulunmuş, bölgenin altında yer alan Botanik Park’ta bilgilendirme levhaları ve çevre düzenlemeleri gerçekleştirmişti. Ancak bu çalışmalar, Kemerönü’nün yapılaşma tehdidinden tamamen kurtarılması için yeterli görülmüyor.
Halkın Kararlılığı
Çevreciler, tabiatın yok edilmesine karşı farkındalık yaratmak için yürüyüş ve basın açıklamaları düzenlemeye devam ediyor. “Doğamızı Geleceğe Taşıyacağız” sloganıyla hareket eden sivil toplum kuruluşları, Kemerönü’nün turizm projelerine kurban gitmesine izin vermemeye kararlı.
5- Erzin Halkının Zaferi: Tosyalı Limanı Durduruldu
Türkiye'nin doğal güzellikleri arasında yer alan Erzin Burnaz sahili, son dönemde çevresel tehditlerle karşı karşıya kaldı. Bu tehditlerin en yenisi, Tosyalı Holding’in liman projesi oldu. Ancak Erzin halkı, dayanışmanın gücüyle bu projeye karşı durdu. Çevre mücadelesi, yalnızca yerel bir direniş değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde doğayı koruma çabasının bir parçası olarak görülüyor.
Burnaz Sahili ve Çevresel Önemi
Burnaz sahili, Akdeniz’in biyoçeşitlilik açısından en zengin alanlarından biri olarak öne çıkıyor. Bölge, deniz kaplumbağaları ve İskenderun kertenkelesi gibi endemik türlerin yaşam alanı olmasıyla biliniyor. Ayrıca Ramsar Sözleşmesi kapsamında korunan sulak alanları ve tarımsal üretim sahaları barındırıyor. Bu nedenlerle, Burnaz sahilinde yapılacak herhangi bir proje, sadece yerel ekosistemi değil, Akdeniz’in genel dengesini de tehdit edebilir.
Halk Direnişi ve ÇED Toplantısının Engellenmesi
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) toplantısının yapılması planlanan Turunçlu Ortaokulu bahçesi, çevre halkının kararlılığıyla doldu. Kadınlar başta olmak üzere bölge halkı, toplantıya katılım sağlamayı reddederek güçlü bir mesaj verdi: “Doğamızı ve geleceğimizi savunuyoruz!” Köy muhtarları, çevre dernekleri ve yerel halkın katılımıyla yapılan bu direniş, demokratik hakların kullanılmasının güzel bir örneğini oluşturdu.
Liman Projesinin Çevresel Etkileri
Çevre örgütlerinin ve bilim insanlarının analizlerine göre, Tosyalı Liman Projesi, bölgenin hassas ekosistemine geri dönüşü olmayan zararlar verebilir:
Deniz kaplumbağalarının yaşam alanlarının tehdit edilmesi: Denizel alanlardaki inşaat faaliyetleri ve artan gemi trafiği, kaplumbağalar için ciddi riskler doğurabilir.
Habitat kaybı: Deniz çayırlarının zarar görmesi, Akdeniz ekosistemi için hayati öneme sahip türlerin yaşam döngüsünü bozabilir.
Kıyı dinamiklerinin değişmesi: Dalga şiddetindeki değişimler ve erozyon riskleri, sahilin doğal yapısını olumsuz etkileyebilir.
Hukuki Durum ve Uluslararası Sözleşmeler
Proje sahası, Bern ve Barselona Sözleşmeleri kapsamında koruma altındaki alanlara çok yakın bir bölgede yer alıyor. Bu sözleşmeler, deniz kaplumbağaları ve kıyı ekosistemlerinin korunmasını sağlamak için uluslararası standartlar getiriyor. Hukuki açıdan, bu tür bir projenin gerçekleştirilmesi mümkün görünmüyor.
“Bugün Kazandık, Ama Mücadele Bitmedi”
Erzin halkının kararlılığı, çevre mücadelesinde bir ilham kaynağı oldu. Ancak halk, bu başarının bir başlangıç olduğunun farkında. Yerel dernekler ve kitle örgütleri, yasal yollarla ve halkı bilinçlendirerek mücadeleye devam edeceklerini belirtiyor. Çünkü biliyorlar ki, doğayı korumak, geleceği korumak anlamına geliyor.
Erzin Burnaz sahili, sadece bir kıyı bölgesi değil, aynı zamanda doğanın ve yaşamın savunulduğu bir direniş alanı haline geldi. Halkın dayanışması ve kararlılığı, çevresel sorunlarla mücadelede nasıl bir fark yaratılabileceğini bir kez daha gösterdi. Bu mücadele, yalnızca Erzin için değil, tüm Türkiye için bir umut ışığıdır.
6- Kazdağları'nda Kadınların Direnişi: "Cengiz Gidecek, Biz Kalacağız!"
Kazdağları, yalnızca doğasıyla değil, kadınların cesur mücadelesiyle de anılmaya devam ediyor. “1 kadındık, 1000 kadın olduk” diyerek bir araya gelen kadınlar, altın-bakır madeni projesine karşı doğayı ve yaşamı savunmak için seslerini yükseltti. Cengiz Holding’in Kazdağları’ndaki maden projesine karşı yapılan bu direniş, kadın dayanışmasının gücünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Kadınların Direnişi ve Mesajı
Kadınlar, yalnızca kendi yaşam hakları için değil, gelecek nesillerin de hakkını savunduklarını dile getirdi. Açıklamalarında, "Kadınlar, doğaya ve kendilerine yönelik tahakküm uygulayan sisteme karşı haklı isyanını büyütüyor!" sözleriyle mücadelenin kararlılığını ifade ettiler.
Cengiz Holding’in Kazdağları’nda gerçekleştirdiği orman katliamına dikkat çeken kadınlar, bugüne kadar 1 milyon ağacın yok edildiğini belirtti. 49 gündür ormanda bekleyerek iş makinelerinin önünde duran kadınlar, “Doğanın efendisi değil, yalnızca bir parçası olduğumuzu herkese anlatacağız” dedi.
Cinsiyetçilikle Mücadele Eden Kadınlar
Kadınlar yalnızca ekolojik mücadele değil, aynı zamanda cinsiyetçi yaklaşımlara karşı da direndiklerini vurguladı. “Bir kadının peşinden mi gidilir?” veya “Evine dön, ne işin var ormanda?” diyenlere karşı, “Biz değil, Cengiz gidecek!” diyerek kararlılıklarını ortaya koydular.
Kadın Dayanışması: “Doğayı ve Geleceği Savunacağız”
Kazdağları’nda verilen bu mücadele, yalnızca yerel bir direniş değil, aynı zamanda ülke genelinde bir çağrı niteliğinde. Kadınlar, “Kadın dayanışması yaşatır, bütün yeryüzünü yaşatır!” diyerek doğa savunusunu büyütmeye davet ediyor.
Bu mücadele, kadınların adalet, doğa ve yaşam hakkı için verdikleri kararlı mücadelenin güçlü bir örneği olarak hafızalara kazınmaya devam ediyor.
Comments