Her minimalistin zihninde beliren bu soruya, yani "Minimalist bir insan antikapitalist midir?" sorusuna yıllardır cevap ararım. Kapitalizmin sürekli tüketime dayalı yapısına meydan okuyan bir yaşam tarzı benimsediğimde kendimi toplumdan farklı bir çizgide buldum; ancak bu seçimlerim antikapitalist bir duruş olarak mı değerlendirilmeli, yoksa sadece kendi hayatımı sadeleştirme çabası mıydı?
Kapitalizm, çoğumuzun her gün yaşadığı, aldığı, harcadığı ve tükettiği bir dünya düzeni. Oysa minimalizm, “daha az, daha fazladır” mottosuyla bu hızlı tüketim kültürüne meydan okuyor. Benim gibi sadeleşme yolculuğuna çıkan birçok insan için bu mücadele, yalnızca yaşam alanlarımızı sadeleştirmekle kalmıyor; aynı zamanda tüketim alışkanlıklarımızı da kökten değiştirmemize neden oluyor. İhtiyacımız olmayan şeylere para harcamayı, toplumsal statüyü belirleyen mal varlığına göre değer görmeyi reddediyoruz. Bu tavır, kapitalizmin temel unsurlarına karşı koyuyor gibi görünebilir.
Ancak minimalizmin antikapitalist olup olmadığını anlamak için, her iki kavramın derinlerine inmek gerekiyor. Kapitalizm, kar güdüsünü ve bireylerin sürekli tüketim yoluyla topluma katkıda bulunmasını teşvik ederken, minimalizm tam tersi bir bakış açısını benimser. Kapitalist bir düzende daha çok sahip olmak, daha başarılı ve mutlu bir hayat olarak sunuluyor. Fakat ben, minimalist bir yaşam sürdükçe bunun yanıltıcı bir tanım olduğunu fark ettim. Sahip olmanın çok ötesinde, kendini ve hayatını anlamakla ilgili bir mutluluk var.
"Kendini tüketim toplumunun sınırlarından kurtarmadıkça, gerçekten özgür olamazsın."-John Fowles
Minimalizm ve Kapitalizmin Keskin Çizgileri
Minimalizm, tüketim kültürünün ortasında sakin bir liman gibidir. Kapitalizmin çarkları dönmeye devam ederken minimalistler olarak biz, bu sistemin etkisini en aza indirmeye çalışıyoruz. Fakat bu bir karşı çıkış mı? Her minimalisti antikapitalist olarak tanımlamak zor. Aslında çoğumuz yalnızca tüketim baskısından kurtulmak ve daha özgür bir yaşam sürmek istiyoruz. Yine de kapitalizmin işleyişine meydan okuyarak, istemeden de olsa onun karşısında bir duruş sergiliyoruz.
"Sahip oldukların sana sahip olduğunda, sahip oldukların köleliğin olur."- Frank Lloyd Wright
Minimalist Yaşam ve Paranın Değeri
Minimalizmle birlikte paraya bakış açım da değişti. Eskiden alışveriş yaparken duyduğum heyecanın yerini artık daha anlamlı harcamalar aldı. Kapitalist sistemin “daha çok sahip ol” telkinlerine karşılık, paramı gerçekten ihtiyacım olan şeylere harcamayı öğrendim. Az eşya ve az harcamayla da tatmin olabileceğimi, kendimi değerli hissedebileceğimi keşfettim. Bu yönüyle minimalizmin, kapitalizmin materyal odaklı yapısına bir alternatif sunduğunu düşünüyorum. Ancak tüm minimalizmi yalnızca bir “karşı duruş” olarak tanımlamak, onun hayatımızdaki derin etkisini göz ardı etmek olur.
"Modern insanın trajedisi, sahip olmakla mutluluğu bir tutmasıdır."- Erich Fromm
Minimalizm Antikapitalist Bir Duruş mu?
Minimalizmin antikapitalist bir duruş olup olmadığı, bence tamamen kişisel bir tercihe bağlı. Benim için, minimalizm kendimi daha iyi tanımak, hayatımda fazlalıklardan arınmak ve sadece gerçekten değer verdiğim şeylere odaklanmak demek. Kapitalizme karşı bilinçli bir savaş değil; fakat farkında olmadan kapitalist sistemin bazı normlarını sorgulamamı sağlıyor.
Bu noktada minimalist bir yaşam tarzının kapitalist düzene karşı bir duruş olarak mı yoksa kişisel bir seçim olarak mı görüleceği tamamen kişinin niyetine bağlı. Bazıları için bu bir başkaldırı iken, bazıları içinse sadece sadeleşme ve özlerine dönüş yolculuğudur.
Eğer minimalist yaşamak beni daha özgür, daha mutlu ve daha “ben” yapıyorsa, kapitalist düzenle olan bağımı kopardığı sürece, bu benim için yeterli.
Zeynep Derin Köseoğlu
İletişim: zeynepkoseoglu@ekolojikevim.com.tr
Comments