top of page

Arama Sonuçları

"" için 450 öge bulundu

  • Ultra İşlenmiş Gıdalar ve Sağlık Riskleri: Hangi Gıdalardan Kaçınmalı?

    Son yıllarda yapılan bir dizi araştırma, ultra işlenmiş gıdaların tüketiminin bir dizi sağlık sorunuyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Peki, bu gıdalar nedir ve hangi sağlık sorunlarına neden olabilir? Ultra işlenmiş gıdalar, orijinal formlarında olmayan, genellikle paketlenmiş ve besin etiketlerinde yüksek miktarda tuz, şeker veya yağ içeren gıdalardır. Harvard Sağlık Yayıncılığı'na göre, bu gıdalar genellikle tam gıdalardan çıkarılan maddelerden yapılır ve tuz, şeker, yapay renklendiriciler veya tatlandırıcılar ve koruyucular gibi doğal olmayan katkı maddeleri içerirler. Yapılan araştırmalar, ultra işlenmiş gıdaların tüketiminin bir dizi sağlık sorunuyla ilişkilendirildiğini göstermektedir. Örneğin, birçok çalışma, bu tür gıdaların yüksek tüketiminin bilişsel gerileme, demans ve hatta depresyon riskini artırdığını öne sürmektedir. Ayrıca, obezite, tip 2 diyabet, kalp hastalığı ve hatta erken ölüm riskini artırabileceği de belirtilmektedir. Özellikle, yapılan çalışmalar, ultra işlenmiş gıdaların tüketiminin depresyon riskini artırabileceğini göstermektedir. Harvard T.H. Chan Halk Sağlığı Okulu'ndan yapılan bir çalışmada, ultra işlenmiş gıdaların tüketiminin, depresyon riskinde belirgin bir artışla ilişkilendirildiği bulunmuştur. Benzer şekilde, yapılan diğer çalışmalar, bu tür gıdaların kanser riskini artırabileceğini ve hatta nörodejeneratif hastalıklarla ilişkilendirilebileceğini öne sürmektedir. Ancak, sağlık risklerinden kaçınmak için yapabileceğiniz bir şey var: ultra işlenmiş gıdaları mümkün olduğunca az tüketmek. Bunun yerine, beslenmenize tam gıdaları eklemek, özellikle de meyve, sebze, baklagiller, tam tahıllar, kuruyemişler ve tohumlar gibi doğal ve işlenmemiş gıdaları tercih etmek sağlığınızı iyileştirebilir ve hastalık riskinizi azaltabilir. Sonuç olarak, sağlıklı bir yaşam tarzı için ultra işlenmiş gıdalardan kaçınmak önemlidir. Beslenme alışkanlıklarınızı gözden geçirerek ve daha sağlıklı seçimler yaparak, uzun vadeli sağlık faydaları elde edebilirsiniz. Ancak, herhangi bir sağlık durumuyla ilgili endişeleriniz varsa, bir sağlık uzmanına danışmanız önemlidir. Unutmayın ki, sağlıklı bir yaşam tarzı, dengeli beslenme ve düzenli egzersiz gibi çeşitli faktörlerin bir kombinasyonunu gerektirir.

  • Banyonuzdaki Lağım Kokusunu Gidermenin 5 Pratik Yolu

    Koku yönetimine yardımcı olmak için banyonuzda güvenle saklayabileceğiniz birçok dayanıklı bitki bulunmaktadır. Ancak, banyo temizliği sırasında lağım gibi rahatsız edici kokularla karşılaşmak her zaman hoş olmayabilir. Neyse ki, bu sorunla başa çıkmak için birkaç pratik çözüm mevcuttur. Banyonuzdaki lağım kokusunun nedeni genellikle tesisat sorunlarından kaynaklanır. Duş giderinin tıkanması, saç ve diğer kalıntıların birikmesine ve bakteri üremesine yol açabilir. Ayrıca, banyo giderlerindeki su tutucunun hasarlı veya kirli olması da kanalizasyon kokularına neden olabilir. Nemli bir iklimde yaşıyorsanız, evinizin yakınındaki kanalizasyonun tıkanması da bir sorun olabilir. Eğer banyonuzdaki lağım kokusunu giderecek çözümler arıyorsanız, öncelikle drenajı açmayı hedefleyen ticari kimyasallardan kaçının. Bu kimyasallar drenajınıza zarar verebilir ve çevre dostu olmayabilir. Daha güvenli bir alternatif olarak, bir drenaj yılanı, piston veya kabartma tozu ve sirke karışımını deneyebilirsiniz. Ayrıca, banyonuzdaki havalandırmanın düzgün çalıştığından emin olun. Eğer bir egzoz fanınız yoksa, pencereyi açarak hava akışını artırabilirsiniz. Lavabo veya duş giderinin altındaki P-tuzaklarının hasarsız ve su dolu olduğundan emin olun. Bu tuzaklar lağım kokularını hapsetmek için önemlidir. Tuvaletin etrafında biriken idrar kokusunu gidermek için çevre dostu bir temizlik macunu yapabilirsiniz. Kabartma tozu ve limon suyu karışımını tuvaletin tabanına uygulayarak temizlik yapabilir ve ardından beyaz sirke ile durulayabilirsiniz. Son olarak, klozetin içine antifungal ve antimikrobiyal özelliklere sahip esansiyel yağlardan birkaç damla damlatarak rahatsız edici kokuları azaltabilirsiniz. Lavanta, sedir ve karanfil gibi yağlar bu konuda etkili olabilir. Banyonuzdaki lağım kokusunu giderebilmek için bu yöntemleri deneyebilir ve gelecekte tekrar ortaya çıkmasını önlemek için düzenli bakım yapabilirsiniz. Unutmayın, bazı durumlarda bir tesisatçıya danışmak en iyi çözüm olabilir.

  • Cengiz Holding'in Cennet Koyu'ndaki Otel Projesine Kapasite Artışı Onayı

    Mehmet Cengiz'in şirketi Cengiz İnşaat, Muğla Bodrum'daki Cennet Koyu'nda gerçekleştirmeyi planladığı otel projesi için kapasite artışı onayı aldı. Bu gelişme, kamuoyunda ve çevre savunucuları arasında tartışmalara neden oldu. Cengiz İnşaat, Cennet Koyu'nda yapımına başladığı otelin kapasitesini artırmak için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecini Ekim 2022'de başlatmıştı. Ancak, çevre savunucuları ve yurttaşların itirazlarına rağmen projeye Aralık 2022'de 'ÇED gerekli değildir' kararı verilmişti. Bodrum Belediyesi'nin ruhsatı iptal etmesine rağmen, Cengiz İnşaat, sahip olduğu araziyi Özelleştirme İdaresi'nden satın alarak mahkemeye başvurdu ve Muğla İdare Mahkemesi ruhsat iptaline yürütmeyi durdurma kararı verdi. Sezon sonrasında çalışmalara tekrar başlayan şirket, projesini genişletmek için kapasite artışı talep etti. Yeni Proje Tanıtım Dosyası'na göre, proje değeri 658 milyon 436 bin TL olarak belirlendi ve toplam birim sayısı 186'ya çıkarıldı. Bu artışla birlikte, turistik tesisin kapasitesi 556 kişiye yükseltildi. Muğla Valiliği tarafından yapılan açıklamada, projenin Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir kararı verildiği belirtildi. Bu gelişme, çevre savunucuları ve bölge halkı arasında endişe ve tepkilere yol açtı, çünkü projenin doğal alanlara etkileri ve bölgenin sürdürülebilirliği konusunda endişeler bulunuyor.

  • Denizli Sarayköy'de Jeotermal Kuyu Patlaması: Şeffaflık ve Sorumluluk İstiyoruz

    Denizli'nin Sarayköy ilçesinde yaşanan jeotermal kuyu patlaması olayı, kamuoyunun ve yetkililerin dikkatini çekmeye devam ediyor. TBMM Başkanvekili ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, olayın ardından bölgeye giderek kuyu sahibi Halil Pekdemir ile görüştü ve konunun yargıya taşınması gerektiğini vurguladı. Patlamanın üzerinden geçen iki haftaya rağmen, olayın detayları hala netlik kazanmamış durumda. Gülizar Biçer Karaca, basın önünde yaptığı açıklamada, olayın incelenmesi için yazılı belgelerin şeffaf bir şekilde paylaşılması gerektiğini vurguladı. Pekdemir'in iddialarına rağmen, sağlığa zararlı olup olmadığı konusunda endişeler devam ediyor. Özellikle bölge halkı, jeotermal akışkanın içinde bulunan zararlı kimyasalların etkileri konusunda endişeli. Karaca'nın sızıntının jeotermal akışkan olduğunu belirtmesi üzerine Pekdemir, çıkan maddenin büyük bir kısmının gaz olduğunu kabul etti. Ancak, belgelerin kamuoyu ile paylaşılmaması ve yazılı kanıtların sunulmaması, endişelerin artmasına sebep oldu. Gülizar Biçer Karaca, görüşmelerin ardından Sarayköy İlçe Başkanı Mesut Efe ve Sarayköy Belediye Başkanı Mehmet Salih Konya ile birlikte basın açıklaması yaparak, konunun ciddiyetini bir kez daha vurguladı. Doğal afet demesini eleştiren Karaca, olayın insan müdahalesiyle gerçekleşen bir felaket olduğunu belirtti. Ayrıca, bölge halkının yaşadığı endişeleri dile getirdi ve bağımsız kurumlarca yapılan detaylı incelemelerin sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılmasını talep etti. Olayın şahidi Avukat H. Ozan Orpak, jeotermal kuyu patlamasıyla ilgili yaşananları doğrulayarak, videolu belgelerle olayın detaylarını ortaya çıkardı. Pekdemir'in, tarım arazileri olan köylülerle yaşanan tartışmayı reddetmesine rağmen, sosyal medyada paylaşılan videolarda yaşananlar açıkça görülebiliyor. Sarayköy'de yaşanan jeotermal kuyu patlaması olayı, sadece bölge halkını değil, geniş bir kamuoyunu da endişelendiriyor. Şeffaflık ve sorumluluk talepleriyle gündeme gelen bu olay, yetkililerin ve ilgili kurumların hızla harekete geçmesini gerektiriyor. Güvenilir bilimsel verilerin ışığında alınacak önlemler, benzer olayların önüne geçilmesi ve çevrenin korunması adına hayati öneme sahip. Jeotermal enerji gibi alternatif kaynakların kullanımı, doğru yönetildiğinde çevre dostu bir enerji seçeneği olabilir. Ancak, bu tür projelerin insan sağlığına ve çevreye olan etkilerinin dikkatle incelenmesi ve şeffaf bir şekilde paylaşılması gerekmektedir. Sarayköy'de yaşanan olay, bu önemin bir kez daha altını çiziyor ve benzer projelerin planlanması ve uygulanması sürecinde şeffaflık ve katılımcılığın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

  • Bakanlıktan Mahkemenin İptal Ettiği Madene Üçüncü Onay

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Malatya Yeşilyurt'taki kalker ocağı madeni projesine üçüncü kez onay verdi. Daha önce mahkeme, projeye dair iki "ÇED gerekli değildir" kararını iptal etmişti. Dega Hafriyat İnşaat tarafından tarım arazilerinde yapılmak istenen proje, 2012’de başladı ve 2019'da genişletildi. Mahkeme, projenin çevreye ve yeraltı sularına zarar vereceğini belirterek önceki kararları iptal etmişti. Bakanlık, son olarak 53.12 hektarlık alan için "ÇED olumlu" kararı verdi.

  • Dünya Çiftçiler Günü: Dünyanın Beslenme Dengeleyicileri ve Karşılaştıkları Zorluklar

    Her yıl 14 Mayıs, dünya genelindeki çiftçilerin ve tarımın önemini kutlamak için Dünya Çiftçiler Günü olarak işaretlenir. Bu özel gün, çiftçilerin hayati rolünü ve küresel gıda güvenliği ve sürdürülebilirliği için yaptıkları önemli katkıyı vurgular. Ancak, çiftçilik dünyanın dört bir yanında karşılaşılan bir dizi zorlukla da karşı karşıyadır. Çiftçilerin Önemi ve Katkıları Çiftçiler, dünya nüfusunu besleyen anahtar figürlerdir. Tarım, gıda üretimi, iş istihdamı ve kırsal kalkınma gibi bir dizi alanda toplumlar için kritik öneme sahiptir. Çiftçiler, çeşitli ürünlerin yetiştirilmesi ve toplanmasıyla gıda arzının temelini oluştururlar. Bunun yanı sıra, tarım sektörü, tarımsal faaliyetlerin yanı sıra gıda işleme, dağıtım ve pazarlama gibi birçok ekonomik faaliyeti destekler. Günümüzde, çiftçiler sadece gıda üretiminde değil, aynı zamanda biyo-çeşitliliğin korunması, su yönetimi, toprak sağlığı ve iklim değişikliği gibi çevresel konularda da kilit bir rol oynamaktadırlar. Sürdürülebilir tarım uygulamaları ve yenilikçi teknolojiler kullanarak, çiftçiler, doğal kaynakların korunmasına ve gelecek nesiller için sağlıklı bir çevrenin sürdürülmesine katkıda bulunurlar. Ancak, Çiftçiler Karşılaştıkları Zorluklarla Mücadele Ediyor Çiftçiler, dünya çapında çeşitli zorluklarla karşı karşıyadırlar. İklim değişikliği, kuraklık, seller ve diğer doğal afetler, tarım alanlarını ve verimliliği olumsuz etkileyebilir. Bunun yanı sıra, tarım alanlarının azalması, toprak erozyonu, su kirliliği ve biyo-çeşitlilik kaybı gibi çevresel sorunlar da çiftçilerin karşılaştığı önemli zorluklardır. Ayrıca, çiftçilerin karşılaştığı ekonomik zorluklar da göz ardı edilmemelidir. Pazar dalgalanmaları, fiyat belirsizliği ve kredi erişimi gibi faktörler, çiftçilerin gelirlerini etkileyebilir ve kırsal toplulukları zorlayabilir. Ayrıca, kırsal göç ve genç nüfusun tarım sektöründen uzaklaşması gibi sosyo-ekonomik trendler, tarımın sürdürülebilirliğini tehdit edebilir. Gelecekte Çiftçiliğin Önemi Gelecekte, küresel nüfusun artması ve iklim değişikliğinin etkilerinin artmasıyla birlikte, çiftçilerin rolü daha da önemli hale gelecektir. Sürdürülebilir tarım uygulamaları, yenilikçi teknolojiler ve verimliliği artırmak için yapılan yatırımlar, çiftçilerin gıda güvenliğini sağlama ve çevresel sürdürülebilirliği destekleme yeteneklerini artırabilir. Gelecekte, çiftçilerin karşılaştığı zorluklarla başa çıkmak için uluslararası işbirliği ve politika geliştirme önemli olacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele, su kaynaklarının yönetimi, toprak sağlığının korunması ve çiftçilere ekonomik destek sağlanması gibi konularda daha etkili stratejilerin benimsenmesi gerekmektedir. Dünya Çiftçiler Günü, çiftçilerin önemli katkılarını kutlamak ve çiftçilik sektöründeki zorluklara dikkat çekmek için bir fırsattır. Gelecekte, çiftçilerin rolünün daha da güçlendirilmesi ve tarımın sürdürülebilirliğinin desteklenmesi için çaba gösterilmelidir. Bu, hem insanların hem de gezegenin sağlığı için hayati öneme sahip bir adımdır.

  • Organik Kahveler: Lezzetli ve Sürdürülebilir Bir Keyif

    Kahve dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan için bir tutku ve keyif kaynağıdır. Ancak, son yıllarda çevre dostu ve sağlıklı yaşam trendleri, organik kahvenin popülaritesini artırmıştır. Organik kahve, sadece lezzetli olmakla kalmaz, aynı zamanda çiftçiler, topluluklar ve çevre için de birçok fayda sağlar. Bu makalede, organik kahvelerin ne olduğu, nasıl yetiştirildiği, organik bir kahveyi nasıl tanıyabileceğiniz ve diğer kahve çeşitlerinden nasıl farklılaştığı konularına değineceğiz. Organik Kahve Nedir? Organik kahve, kimyasal gübreler, pestisitler, herbisitler ve sentetik ilaçlar gibi sentetik maddeler kullanılmadan yetiştirilen kahve çekirdeklerinden elde edilir. Bu çiftliklerde, toprak sağlığını korumak için doğal gübreler ve sürdürülebilir tarım uygulamaları tercih edilir. Organik sertifikalı kahve, bu tür yöntemlerle üretilmiş kahveleri belirlemek için dünya çapında çeşitli organik tarım standartlarına uygun olmalıdır. Organik Kahvenin Tanınması Organik kahveyi tanımanın bazı yolları şunlardır: Organik Sertifikalar : Organik kahve, genellikle organik tarım sertifikalarına sahiptir. Dünya çapında geçerli olan sertifikalar arasında USDA Organik, EU Organic ve Rainforest Alliance Certified gibi önemli olanlar bulunmaktadır. Bu sertifikalar, kahvenin organik yetiştirme ve işleme standartlarına uygun olduğunu garanti eder. Ambalaj Etiketleri : Organik kahve genellikle ambalajında organik olduğunu belirten etiketler taşır. Bu etiketler, kahvenin organik sertifikalı olduğunu gösterir ve tüketicilere güvenilir bir şekilde organik kahve alabileceklerini bildirir. Kaynak Bilgisi : Organik kahvenin kaynağına dair bilgi, kahve paketlerinde veya satış noktalarında genellikle bulunur. Organik kahvenin doğru kaynağını öğrenmek, sürdürülebilir tarım uygulamalarına destek olmanıza ve daha bilinçli bir tercih yapmanıza yardımcı olur. Organik Kahve ve Lezzet Birçok kahve sever, organik kahvenin diğer çeşitlerden daha lezzetli olduğunu düşünür. Bu, organik kahvenin daha doğal yetiştirilmesine ve toprak, bitki ve çevre üzerindeki olumlu etkilerine bağlanabilir. Organik kahve, çiftçilerin dikkatli bir şekilde yetiştirdiği ve işlediği için daha karmaşık ve zengin tat profillerine sahip olabilir. Organik Kahvenin Faydaları Organik kahve, çevre dostu tarım yöntemleri ve sağlık üzerindeki olumlu etkileriyle bilinirken, organik olmayan kahveler çevresel zararlar ve sağlık riskleri taşıyabilir. Bu nedenle, organik kahve tercih edenler hem kendi sağlıkları hem de dünya üzerindeki etkileri için bilinçli bir seçim yapmış olurlar.

  • Mezopotamya Ekspresi: Raylarda Bir Tarih Yolculuğu

    Mezopotamya Ekspresi, Ankara'dan Diyarbakır'a uzanan 1051 kilometrelik bir güzergahta sefer yapan turistik bir tren hattıdır.  24 saat süren bu yolculuk boyunca İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin nefes kesici manzaraları ve kadim tarihiyle tanışmak mümkündür. Tanıtım Turu ve Yoğun İlgi:  Tren 29 Mart - 3 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirdiği tanıtım turuyla büyük ilgi gördü. Yolcular, Kayseri, Malatya ve Elazığ'daki molalarda bölgenin kültürel ve tarihi zenginliklerini keşfetme imkanı buldu. 19 Nisan'da Ankara'dan, 21 Nisan'da ise Diyarbakır'dan kalkacak ilk ticari seferler için biletler de kısa sürede tükendi. Bu yoğun ilgi, Mezopotamya Ekspresi'nin bölge turizmi için önemli bir potansiyel taşıdığının göstergesi. Bölgeye Katkı ve Yolcuların Memnuniyeti:  Trenin bölgeye önemli bir katkı sağlaması ve yerel ekonomiyi canlandırması bekleniyor. Yerel esnaf ve işletmeler de turistlerin artmasından dolayı memnun. Yolcular ise trenin konforundan ve güzergahın güzelliğinden oldukça memnun olduklarını dile getiriyor. Birçok kişi, Mezopotamya Ekspresi'nin bölgeyi tanıtmak için önemli bir araç olduğunu ve bu tür turistik tren hatlarının çoğaltılması gerektiğini savunuyor. Mezopotamya Ekspresi Hakkında: Trenin güzergahı 1051 kilometre uzunluğundadır. 4 vagondan oluşan trenin kapasitesi 120 kişidir. Yolculuk boyunca yöresel lezzetler de sunulmaktadır. Mezopotamya Ekspresi, sadece bir tren yolculuğu değil, aynı zamanda Anadolu'nun tarihi ve kültürel zenginliklerini keşfetme imkanı sunan eşsiz bir deneyimdir.  Bu özel trenle unutulmaz bir yolculuğa çıkmak ve Anadolu'nun gizemli güzelliklerini keşfetmek için daha fazla beklemeyin! TCDD Taşımacılık AŞ resmi web sitesi: https://www.tcdd.gov.tr/

  • Muğla'da Golf Sahası İçin Ağaç Kesimi Protesto Edildi

    Muğla'nın Ortaca ilçesinde, Dalaman Hilton Oteli'nin Sarıgerme'de hayata geçirmeyi planladığı golf sahası projesi kapsamında yapılan ağaç kesimine karşı tepkiler yükseliyor. Projenin doğaya ve su kaynaklarına zarar vereceği endişesi taşıyan yaşam savunucuları, otel önünde eylem gerçekleştirdi. Dalaman Hilton Oteli'nin Sarıgerme'de inşa etmeyi planladığı bin 100 yatak kapasiteli 5 yıldızlı otel ve 18 delikli Golf Tesisi Projesi için 6 Mayıs'ta ağaç kesimi başladı. Buna karşı çıkan Dalaman, Ortaca ve Köyceğiz çevre gönüllüleri ile çeşitli çevre dernekleri, otel önünde protesto eylemi düzenledi. Projenin hayata geçirilmesiyle birlikte turizm amaçlı olarak tahsis edilen ormanlık alanın golf sahasına dönüştürüleceği belirtilirken, bu durumun bölgedeki ekosisteme ve su kaynaklarına zarar vereceği endişesi dile getirildi. Eylemde konuşan Semih Gümüş, projenin uygulanmasıyla birlikte bölgedeki orman varlığının tahrip edilerek golf sahasına dönüştürüleceğini vurgulayarak, geçtiğimiz yıllarda orman yangınlarıyla önemli oranda kaybedilen orman varlığının şimdi de turizm amaçlı tahsislerle yok edilmek istendiğini ifade etti. Yaklaşık 1500 adet çam ve okaliptüs ağacının kesileceğini belirten Gümüş, projenin bölge turizmine katkı sağlayacağı iddiasına karşın mevcut orman örtüsünün önemli ölçüde tahrip edileceği üzerinde durdu. Golf turizminin, su kaynaklarını tüketmesi ve kirlenmesi konusunda büyük tehdit oluşturduğunu dile getirerek, projenin iptali için hukuki girişimlerin yapılacağını belirtti. Golf sahası projesine karşı çıkan yaşam savunucuları, doğal kaynakların korunması ve ekosistemin zarar görmemesi için mücadelelerini sürdüreceklerini ifade etti.

  • Yapay Zekanın Sürdürülebilir Dünyadaki Yeri: Fırsatlar ve Endişeler

    Günümüzde teknolojik ilerlemeler, insanlık için hem umut verici fırsatlar sunuyor hem de ciddi endişelere yol açıyor. Bu teknolojik gelişmelerin başında ise yapay zeka geliyor. Yapay zeka, hızla pek çok sektörde etkisini artırıyor ve hayatımızın pek çok alanını dönüştürüyor. Ancak, bu dönüşümün sürdürülebilirlik açısından nasıl bir etkiye sahip olduğu tartışmalı bir konu haline geliyor. Yapay Zeka ve Sürdürülebilirlik: Fırsatlar Yapay zeka, sürdürülebilirlik açısından bir dizi fırsat sunmaktadır. Bunlardan ilki, enerji verimliliği alanında yaşanacak gelişmelerdir. Yapay zeka, veri analizi ve öngörü yetenekleriyle enerji tüketimini optimize etme konusunda önemli bir rol oynayabilir. Akıllı şebekelerin oluşturulması, enerji verimli binaların tasarlanması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkin kullanılması gibi alanlarda yapay zeka kullanımı, sürdürülebilirlik açısından önemli bir adım olabilir. Bununla birlikte, tarım ve ormancılık gibi sektörlerde yapay zekanın kullanımı da sürdürülebilirliği artırabilir. Tarımda, bitki hastalıklarının ve zararlıların erken tespiti, sulama ve gübreleme gibi süreçlerin optimize edilmesi gibi uygulamalarla verimliliği artırmak mümkündür. Ormancılıkta ise, yangın ve ormansızlaşma gibi risklerin daha iyi yönetilmesi için yapay zeka tabanlı sistemler kullanılabilir. Ayrıca, ulaşım sektöründe de yapay zeka kullanımı sürdürülebilirliği artırabilir. Akıllı trafik yönetimi, otonom araçlar ve paylaşımlı ulaşım sistemleri gibi uygulamalar, trafik sıkışıklığını azaltabilir ve karbon emisyonlarını düşürebilir. Yapay Zeka ve Sürdürülebilirlik: Endişeler Ancak, yapay zekanın sürdürülebilirlik açısından birçok endişe de beraberinde getirdiği unutulmamalıdır. Bunların başında, yapay zekanın enerji tüketimi gelmektedir. Yapay zeka algoritmalarının eğitimi ve işlemesi, büyük miktarda enerji gerektirebilir ve bu da çevresel etkiye yol açabilir. Bu nedenle, yapay zeka sistemlerinin enerji verimliliği konusunda geliştirilmesi ve optimizasyonu önemlidir. Ayrıca, yapay zeka kullanımının işgücü piyasasını nasıl etkileyeceği de önemli bir sorudur. Yapay zeka ve otomasyonun yaygınlaşmasıyla birlikte, belirli işlerin insanlar yerine makineler tarafından yapılması işsizlik riskini artırabilir ve gelir eşitsizliğini derinleştirebilir. Bu nedenle, yapay zeka teknolojilerinin etik ve sosyal etkileri dikkate alınmalı ve bu teknolojilerin insanlığın genel refahına katkı sağlaması için politika ve düzenlemeler geliştirilmelidir. Yapay zeka, sürdürülebilirlik açısından büyük potansiyele sahip olmakla birlikte, doğru kullanılmadığı takdirde önemli riskler de taşımaktadır. Bu nedenle, yapay zekanın sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada nasıl bir rol oynayacağına dair kapsamlı bir tartışma ve yönlendirme gerekmektedir. Yapay zeka teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanımı, sürdürülebilirlik ilkeleriyle uyumlu olmalı ve insanlığın uzun vadeli çıkarları gözetilmelidir. Bu, hem teknoloji geliştiricileri hem de karar vericiler için bir zorluktur, ancak gelecek nesillerin yaşanabilir bir dünyada yaşaması için gereklidir.

  • Altın Madenciliği Konferansı Protestolar Eşliğinde Gerçekleşti: Gazetecilere Engel

    Geçtiğimiz günlerde TBMM'den geçen ve maden ile enerji alanında yağmanın önünü açan torba yasanın ardından, altın tekellerinin katılımıyla düzenlenen “Sorumlu Altın Madenciliği Konferansı” Ankara Sheraton Otel Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Dünya Altın Konseyi ve Altın Madenciliği Derneği tarafından organize edilen konferans, sıkı güvenlik önlemleri altında yapıldı. Altın Madenciliği Konferansı Gündem Konuları Konferansta altının geleceği, altın piyasasına bakış, altın madenciliğinde sürdürülebilirlik ve ESG (çevresel, sosyal sorumluluk ve yönetişim) ilkeleri, yığın liçi tasarımı ve uygulamaları, altın ve iklim değişikliği gibi birçok önemli konu başlığı tartışıldı. Dünya Altın Konseyi CEO’su David Tait’in de katılım sağladığı etkinlikte, Hazine ve Maliye Bakanlığı Borç Yönetimi Genel Müdürü Güzhan Gülay da konuşmacılar arasında yer aldı. Protestolar ve Çevre Aktivistlerinin Tepkileri Konferans devam ederken, çevre ve ekoloji aktivistleri de çeşitli protesto eylemleri düzenledi. Aktivistler, “Ekokırım suçtur” yazılı pankartlarla siyanürlü altın madenciliğinin yasaklanması gerektiğini vurguladılar. Sosyal medya platformu X üzerinden de birçok yurttaş, Ankara'da düzenlenen bu konferansa tepkilerini dile getirdi ve İliç’te yaşanan çevre felaketine dikkat çekti. Gazetecilere Uygulanan Engellemeler Bir çok gazeteci içeri alınmadı. Bu durum, basın özgürlüğü ve şeffaflık konusundaki endişeleri bir kez daha gündeme getirdi. Gazetecilerin etkinlikleri izleme ve halka doğru bilgi aktarma görevlerini yerine getirmesinin engellenmesi, demokratik bir toplumda kabul edilemez bir uygulama olarak değerlendirildi. “Sorumlu Altın Madenciliği Konferansı” adı altında düzenlenen etkinlik, altın madenciliği sektörünün önemli isimlerini bir araya getirirken, aynı zamanda çevre ve ekoloji aktivistlerinin yoğun tepkileri ve protestoları eşliğinde geçti. Gazetecilere uygulanan engellemeler, basın özgürlüğü ve şeffaflık konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi. Bu tür olaylar, toplumun bilgi edinme hakkını ve çevreye duyarlı bir yaklaşımın önemini bir kez daha gözler önüne serdi.

  • Geri Dönüşümün Önemi: Küresel ve Türkiye Perspektifi

    Geri Dönüşümün Önemi ve Yararları Geri dönüşüm, çevresel sürdürülebilirlik için hayati öneme sahiptir. Bu süreç, kullanılan malzemelerin yeniden işlenerek üretim sürecine kazandırılmasını sağlar. Böylece, doğal kaynakların korunması, enerji tasarrufu, ve sera gazı emisyonlarının azaltılması gibi çevresel yararlar elde edilir. Örneğin, alüminyumun geri dönüştürülmesi, cevherden üretime göre %95 daha az enerji gerektirir. Bu da enerji kaynaklarının korunmasına ve karbon ayak izinin azaltılmasına katkı sağlar. Küresel Geri Dönüşüm Verileri Dünya genelinde geri dönüşüm uygulamaları oldukça farklılık gösterir. Avrupa Birliği ülkeleri, geri dönüşümde öncü konumda bulunur. 2022 yılı verilerine göre, AB genelinde ortalama geri dönüşüm oranı %47 civarındadır. Almanya, %67 ile en yüksek geri dönüşüm oranına sahip ülkedir. Almanya'nın başarısının arkasında, gelişmiş atık toplama sistemleri, katı yasal düzenlemeler ve güçlü kamu bilinci yatmaktadır. ABD'de geri dönüşüm oranı daha düşüktür, yaklaşık %35 düzeyindedir. ABD'nin bu alandaki zayıf performansının nedenleri arasında, yetersiz altyapı, düşük geri dönüşüm bilinci ve ekonomik teşviklerin eksikliği sayılabilir. Ancak bazı eyaletler ve şehirler, ileri geri dönüşüm uygulamaları ile dikkat çekmektedir. Örneğin, San Francisco'nun geri dönüşüm ve kompostlama oranı %80'e yakındır. Küresel ölçekte, üretilen plastik atıkların sadece %9'u geri dönüştürülmektedir. Plastik geri dönüşümünün düşük olmasının nedenleri arasında, plastik türlerinin çok çeşitli olması ve geri dönüşüm süreçlerinin karmaşıklığı bulunmaktadır. Ayrıca, plastik atıkların büyük bir kısmı gelişmekte olan ülkelere gönderilmekte ve burada uygun şekilde geri dönüştürülememektedir. Türkiye'de Geri Dönüşüm Verileri Türkiye'de geri dönüşüm çalışmaları son yıllarda artış göstermektedir. 2019 yılı itibarıyla, belediyelerin toplam atık geri dönüşüm oranı %13 civarındadır. Bu oran, Avrupa ortalamasının oldukça altında kalmakla birlikte, geri dönüşüm bilincinin artması ve çeşitli projelerle yükselme potansiyeline sahiptir. Türkiye'de özellikle ambalaj atıkları ve elektronik atıkların geri dönüşüm oranlarında artış gözlemlenmektedir. Örneğin, Türkiye'nin Sıfır Atık Projesi, geri dönüşüm bilincinin artırılması ve atık yönetiminin iyileştirilmesi açısından önemli adımlar atmaktadır. Bu proje kapsamında, plastik, metal, kağıt ve cam gibi çeşitli atık türleri ayrıştırılarak geri dönüşüm süreçlerine kazandırılmaktadır. Ayrıca, büyük şehirlerde geri dönüşüm tesisleri kurulmakta ve atık toplama sistemleri geliştirilmektedir. Geleceğe Yönelik Adımlar Geri dönüşüm oranlarının artırılması için hem bireysel hem de kurumsal düzeyde daha fazla çaba gösterilmelidir. Bireyler, evlerinde ve iş yerlerinde atıkları ayrıştırarak geri dönüşüme katkıda bulunabilirler. Eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları, geri dönüşüm bilincinin yaygınlaşmasına yardımcı olacaktır. Kurumsal düzeyde ise, geri dönüşüm altyapısının güçlendirilmesi, teşviklerin artırılması ve geri dönüşüm teknolojilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Örneğin, yenilikçi geri dönüşüm teknolojileri ile plastiklerin daha verimli şekilde ayrıştırılması ve işlenmesi sağlanabilir. Ayrıca, geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanımının teşvik edilmesi, piyasada geri dönüşüm ürünlerine olan talebi artıracaktır. Geri dönüşüm, çevresel sürdürülebilirlik ve ekonomik verimlilik açısından vazgeçilmez bir uygulamadır. Dünya genelinde ve Türkiye'de geri dönüşüm oranlarının artırılması, doğal kaynakların korunması ve atık yönetiminin iyileştirilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bu alanda yapılan ilerlemeler, gelecek nesillere daha temiz ve yaşanabilir bir dünya bırakmamızı sağlayacaktır. Eğitim, bilinçlendirme ve teknolojik yeniliklerle desteklenen güçlü bir geri dönüşüm politikası, bu hedeflere ulaşmada kritik bir rol oynayacaktır.

bottom of page