top of page

Arama Sonuçları

"" için 442 öge bulundu

  • Ertelemeyi Bırak: 20 Dakikada Başlamanın Gücü

    Hepimizin zaman zaman karşılaştığı, belki de farkında bile olmadan hayatımızı kısıtlayan bir düşünce kalıbı hakkında konuşmak istiyorum: "Yeterince zamanım yok, o zaman neden başlayayım ki?" Kaç kere bir işe başlamak istediniz, ancak "nasılsa bitiremeyeceğim" diyerek vazgeçtiniz? Kaç kere büyük hayaller kurdunuz, ancak "bunu başaramam ki" diyerek daha en başında o hayalleri rafa kaldırdınız? Ben sayısını unuttum! Bu anlamsızlık hissi, gerçekten de en büyük engellerimizden biri olabiliyor. Bir işi bitirmek için yeterli zamanımız olmadığını düşündüğümüzde, başlamanın da anlamsız olduğunu varsayıyoruz. Sanki bir şeyin değerli olabilmesi için mutlaka tamamlanması, kusursuz bir şekilde bitirilmesi gerekiyormuş gibi... Sonuç Odaklı Olmak Bizi Nasıl Engelliyor? İşte tam da burada, yani sonuç odaklı düşünme tuzağına düştüğümüzde, kendi kendimize prangalar vuruyoruz. Denemenin değerini, aktivitenin sonucuyla eşitlediğimizde, sadece ve sadece istediğimiz sonuca ulaşırsak başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Bu da çabalarımızı ve motivasyonumuzu baltalıyor. Çünkü bu düşünce yapısıyla, denemenin kendisi, sadece istediğimiz sonucu elde edersek değerli hale geliyor. Peki ya sonuç ne olursa olsun, denemek başlı başına değerliyse? Ya bir şeye kendimizi adamak, sırf bu süreçte kendimizi geliştirdiğimiz, bir şeyler öğrendiğimiz ya da aktivitenin kendisinden keyif aldığımız için değerliyse? "Başlamak için mükemmel olmak zorunda değilsin; ama mükemmel olmak için başlamak zorundasın." Zig Ziglar 20 Dakika Bile Değerli Olabilir Düşünsenize, bir işe başlamak için sadece 20 dakikanız var. Belki o işi bitiremeyeceksiniz, ama o 20 dakika içinde bile çok şey başarabilirsiniz. Örneğin, uzun zamandır ertelediğiniz bir kitabı okumaya başlayabilir, yeni bir dil öğrenmek için ilk adımı atabilir, egzersiz yapabilir ya da uzun zamandır aramadığınız bir dostunuzu arayabilirsiniz. Önemli olan, o 20 dakikayı nasıl değerlendirdiğinizdir. Başlamak, her zaman topu ileri taşımasa bile, en azından ilk direncimizi kırmamıza yardımcı olur. Başlama kaslarımızı güçlendirir ve zamanla daha büyük adımlar atmamızı kolaylaştırır. Kendi Anlamınızı Bulun Bu anlamsızlık önyargısını fark ettiğinizde, kendinize şunu sorun: "Bu işe başlamanın benim için anlamı ne?" Belki de o işi bitirmek değil, o işe başlama cesaretini göstermek sizin için en büyük kazanç olacaktır. Belki de o işi yaparken öğrenecekleriniz, sizi bambaşka bir yere taşıyacaktır. "Yapmak istediğin her ne varsa, şimdi başla. Cesarette deha, güç ve sihir vardır." Johann Wolfgang von Goethe Başlamanın Gücünü Keşfedin ve Denemekten Korkmayın! Unutmayın, hayat bir maraton, bir sprint değil. Her adım, her deneme, sizi hedefinize yaklaştırır. Bazen yolculuğun kendisi, varılacak yerden daha keyifli olabilir. Bu nedenle, başlamaktan, denemekten ve hata yapmaktan korkmayın. Ben kendi hayatımda bu düşünce kalıbını fark ettiğimden beri, küçük adımlarla büyük değişimler yaratabileceğimi gördüm. Her gün sadece 20 dakika ayırarak, yeni bir dil öğrenmeye başladım. Siz de bugün kendinize bir iyilik yapın ve ertelediğiniz o işe başlayın. 20 dakika bile olsa, başlayın. Başlamanın gücünü keşfedin. Unutmayın, başlamak için asla geç değil! Zeynep Derin Köseoğlu İletişim:   zeynepkoseoglu@ekolojikevim.com.tr

  • Temiz Hava Mücadelesinde 2024: Zaferler ve Devam Eden Zorluklar

    Türkiye Temiz Hava Hakkı Platformu (TTHP), 2024 yılında temiz hava hakkı ve kömüre karşı verilen mücadeledeki gelişmeleri değerlendiren raporunu yayınladı. Raporda, önemli kazanımların yanı sıra, hava kirliliği ve iklim değişikliği ile mücadelede hala aşılması gereken ciddi engellerin olduğu vurgulandı. Maden Yönetmeliği İptali: Zeytinlikler Kurtuldu 2024'te temiz hava mücadelesinde elde edilen önemli zaferlerden biri, Danıştay 8'inci Dairesi'nin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yayımlanan ve zeytinlik sahalarını madencilik faaliyetlerine açan Maden Yönetmeliği'ni iptal etmesi oldu. Bu kararla, zeytinlikler madencilik tehdidinden korunmuş oldu. Termik Santral Projelerine Geçit Yok Raporda, Çanakkale’nin Biga ilçesinde planlanan Karaburun Termik Santrali projesi ve Lapseki ilçesinde planlanan Kirazlıdere 1-2 Termik Santralleri projesinin üretim lisanslarının iptal edildiği belirtildi. Ayrıca, Denizli’nin Tavas İlçesi Avdan Mahallesi’nde yapılması planlanan termik santral için verilen “acele kamulaştırma” kararları da iptal edildi. Bu kararlar, çevre ve insan sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Küresel Adımlar: Kömürden Çıkış Hızlanıyor Dünya genelinde de kömürden çıkış yönünde önemli adımlar atıldı. G7 ülkeleri ve Avrupa Birliği, 2035 yılına kadar kömürden elektrik üretimini sonlandırma konusunda anlaştı. Dünya Sağlık Örgütü liderliğinde toplanan 77. Dünya Sağlık Asamblesi’nde, iklim değişikliği ve sağlık konusunda önemli bir karar alındı. İngiltere, son kömürlü termik santralini de kapatarak kömürden elektrik üretimine son verdi. Avrupa Birliği, hava kalitesi direktifini güncelleyerek PM2.5, azot dioksit ve ozon gibi kirleticiler için izin verilen limit değerleri düşürdü. Temiz Havaya İhtiyaç Var Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, Türkiye'de hava kirliliği ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Rapora göre, 2022 yılında Türkiye'de en az 68 bin 440 kişi hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybetti. 2053 Net Sıfır Hedefi: Kömürden Çıkış Planı Yok Türkiye, 29. İklim Değişikliği Taraflar Konferansı'nda (COP29) 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi'ni açıkladı. Strateji, Türkiye'nin 2053 yılına kadar "net sıfır" hale gelme hedefini detaylandırıyor. Plan kapsamında 2053’te enerji arzının yüzde 69’unun yenilenebilir enerjiden karşılanacağı belirtiliyor. Ancak, planda kömürden çıkışa dair bir plan yer almıyor. Afşin Elbistan A Termik Santrali'ne Tartışmalı Onay Afşin Elbistan A Termik Santrali'ne ek iki ünite projesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın ÇED olumlu kararı vermesi ise, temiz hava mücadelesi açısından endişe verici bir gelişme olarak raporda yer aldı. COP29: Finansman Yetersiz, Fosil Yakıtlardan Uzaklaşma Belirsiz Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleşen COP29'da, iklim değişikliğiyle mücadele için gereken finansmanın yetersizliği ve fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda somut bir ilerleme kaydedilememesi, raporda eleştirilen konular arasında yer aldı. TTHP raporu, 2024 yılında temiz hava hakkı mücadelesinde önemli kazanımlar elde edildiğini, ancak kömür başta olmak üzere fosil yakıtların terk edilmesi ve hava kirliliğinin önlenmesi için daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

  • Dönüşüm İçin Kendinize 2 Soru Sorun

    Hayat, her sabah yeniden başlayan bir armağan. Günün ilk ışıklarıyla birlikte zihnimde beliren iki soru, artık yaşamımın rehberi haline geldi: Bugün potansiyelimi tam olarak kullanabildim mi?  ve Bugün doğru niyetlerle mi yaşadım? Bu sorular bana yalnızca bir hesaplaşma değil, aynı zamanda bir motivasyon kaynağı oldu. Hayatımda dönüm noktası dediğim o dönemde, günlük koşuşturmacalar içinde kaybolduğumu fark etmiştim. Kendimle yüzleşmek, rotamı belirlemek ve yaşamın özünü bulmak için bu iki soruyu sormaya başladım. Potansiyelimi Tam Kullanmak Bazen günlerin monotonluğunda, yaptıklarımızı bir alışkanlıkla sürdürüyoruz. Ama gerçekten tüm enerjimizi verdik mi? Bu soruyu sormak, beni gün boyunca daha dikkatli olmaya itti. İşimde verimli çalışmak, zamanı doğru yönetmek, sevdiğim insanlara vakit ayırmak… Potansiyelimi tam kullanmak sadece çok iş başarmak anlamına gelmiyor; bazen dinlenmek, kendimi toparlamak ve ruhuma iyi gelen şeyleri yapmak da bu potansiyelin bir parçası. "Yaşam kaliten, kendi potansiyeline ulaşmak için gösterdiğin çabayla doğru orantılıdır." Robin Sharma Bu soruyu her gece kendime sorduğumda, şunu değerlendiriyorum: Bugün elimden gelenin en iyisini yapabildim mi? Enerjim düşükse, belki sadece olumlu bir tutum sergilemek bile potansiyelimi kullandığım anlamına geliyor. Doğru Niyetlerle Yaşamak Günlük koşuşturmalar içinde motivasyonlarımızı unuttuğumuz çok oluyor. Ne için çabalıyoruz? Hedeflerimiz gerçekten değerlerimizle örtüşüyor mu? Bu soruları sormak, beni kendi yolumda kalmaya yönlendirdi. Bugün doğru niyetlerle mi yaşadım? Yaptığım işler bir başarı elde etmek için mi, yoksa gerçekten bir fark yaratmak için mi? Sevgi, alçakgönüllülük ve samimiyetle mi hareket ettim, yoksa ego, kıskançlık ya da bencil duygular mı devredeydi? "Eylemlerimizle değil, o eylemleri yaparken kalbimizde taşıdığımız niyetle büyürüz." Meister Eckhart Bir gün bu soruya “hayır” cevabı verdiğimde, kendime kızmak yerine ertesi gün neyi farklı yapabileceğimi planlıyorum. Çünkü hatalar da bu yolculuğun bir parçası. Her Gün Yeni Bir Fırsat Bu iki soru, hayatıma çok şey kattı. Artık günlerimi daha bilinçli, daha dolu dolu ve daha anlamlı yaşıyorum. Elbette mükemmel bir gün her zaman mümkün değil. Ama önemli olan, niyetimin ve çabamın yerinde olup olmadığına karar verebilmek. Bu akşam başınızı yastığa koyarken kendinize bir sorun: Bugün tam potansiyelimi yaşadım mı?  ve Bugün doğru amaçlarla mı yaşadım?  Eğer bu sorulara “evet” cevabı verebilirseniz, yarına huzurla başlayabilirsiniz. Eğer “hayır” diyorsanız, endişelenmeyin. Çünkü yarın yeni bir fırsat. Zeynep Derin Köseoğlu İletişim:   zeynepkoseoglu@ekolojikevim.com.tr

  • EE Sözlük: Biyoçeşitlilik Nedir?

    Biyoçeşitlilik, bir ekosistemde bulunan tüm canlı türlerinin çeşitliliğini ifade eder. Bu terim; hayvanlar, bitkiler, mikroorganizmalar gibi canlıların yanı sıra onların genetik varyasyonlarını ve bu türlerin yaşadığı ekosistemleri kapsar. Biyoçeşitlilik, ekosistemlerin sağlığı ve dengenin korunması için temel bir unsurdur. 🐾 Biyoçeşitlilik Neden Önemlidir? Ekosistem Dengesini Sağlar: Her tür, ekosistemde belirli bir role sahiptir ve bu rolleri sayesinde doğanın dengesini korurlar. Gıda ve Kaynak Sağlar: İnsanlığın gıda, ilaç ve diğer doğal kaynaklara erişimi biyoçeşitliliğe bağlıdır. İklim Değişikliğine Direnç Kazandırır: Çeşitli türler, ekosistemlerin iklim değişikliği ve diğer çevresel tehditlere karşı dayanıklılığını artırır. 🌍 Biyoçeşitlilikte Karşılaşılan Tehditler Habitat Kaybı: Ormansızlaşma ve kentsel yayılma nedeniyle canlıların yaşam alanları yok ediliyor. Kirlilik: Plastik atıklar, kimyasal gübreler ve sanayi kirliliği, türlerin yaşamını tehlikeye atıyor. İklim Değişikliği: Artan sıcaklıklar ve değişen hava koşulları, birçok türün adaptasyonunu zorlaştırıyor. Aşırı Tüketim: Balıkçılık, avlanma ve orman ürünlerinin aşırı tüketimi, türlerin yok olmasına neden oluyor. 💡 Biyoçeşitliliği Korumak İçin Neler Yapabiliriz? Koruma Alanları Oluşturmak: Doğal yaşam alanlarını koruyarak türlerin yaşamını sürdürebilmesini sağlamak. Sürdürülebilir Tüketim: Gıda ve diğer doğal kaynakları tüketirken daha bilinçli seçimler yapmak. Gönüllülük ve Eğitim: Çevreyle ilgili bilinçlendirme faaliyetlerine katılmak ve desteklemek. Yeniden Ağaçlandırma: Doğal habitatları yeniden oluşturmak için ağaçlandırma projelerine katılmak.

  • Hava Kirliliği Maraton Koşucularının Performansını Düşürüyor Mu?

    Yeni yılda maraton koşmaya mı hazırlanıyorsunuz? Antrenman programınıza ek olarak, hava kalitesini de göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Brown Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu tarafından yapılan yeni bir araştırma, hava kirliliğinin maraton performansı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu ortaya koydu. Özellikle, 2.5 mikrondan küçük çaptaki ince partikül maddeler (PM2.5), koşucuların bitiş sürelerini yavaşlatıyor. Araştırma, partikül madde koşu performansı ilişkisini inceleyen ilk çalışma olmasa da, hava kalitesi spor performansı üzerindeki etkilerini bir kez daha gözler önüne sererek, koşucular, antrenörler ve etkinlik organizatörleri için önemli bilgiler sunuyor. Bu makalede, araştırmanın detaylarını, PM2.5 maraton süreleri üzerindeki etkilerini ve koşu performansı çevresel etkiler konusunda alınabilecek önlemleri inceleyeceğiz. İnce Partikül Madde (PM2.5) Nedir ve Nasıl Oluşur? İnce partikül madde (PM2.5), çapı 2.5 mikrondan küçük olan ve solunum yoluyla akciğerlere kolayca ulaşabilen hava kirleticileridir. Araç egzozları, enerji santralleri, endüstriyel tesisler, orman yangınları gibi insan kaynaklı faaliyetlerin yanı sıra toz ve polen gibi doğal kaynaklardan da oluşabilir. PM2.5, sporcu sağlığı hava kirliliği ilişkisinde önemli bir rol oynar ve uzun süreli maruz kalma durumunda ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Araştırma Ne Söylüyor? Maraton Süreleri Ne Kadar Etkileniyor? Brown Üniversitesi araştırmacıları, 2003-2019 yılları arasında dokuz büyük ABD maratonuna katılan 2.5 milyondan fazla koşucunun verilerini inceledi. Yarış günü PM2.5 seviyeleri ile maraton bitiş süreleri karşılaştırıldığında, PM2.5 konsantrasyonunda her 1 µg/m3 artışın erkeklerde ortalama 32 saniye, kadınlarda ise 25 saniye yavaşlamaya neden olduğu görüldü. Bu sonuçlar, hava kirliliği maraton performansı üzerindeki doğrudan etkiyi açıkça ortaya koyuyor. Koşucular ve Antrenörler İçin Öneriler: Hava Kirliliğini Nasıl Takip Edebiliriz? Maraton antrenmanı hava kalitesi takibi, performans ve sağlık açısından büyük önem taşır. Koşucular ve antrenörler, yerel hava kalitesi raporlarını takip ederek ve hava kirliliğinin yüksek olduğu günlerde antrenman programlarını düzenleyerek PM2.5'e maruz kalmayı azaltabilirler. Özellikle sabah erken saatler veya akşam geç saatler gibi hava kirliliğinin daha düşük olduğu zamanlarda antrenman yapmak, riski minimize etmeye yardımcı olur. Ayrıca, kapalı alanlarda egzersiz yapmak da bir alternatif olabilir. Temiz Hava İçin Harekete Geçme Zamanı! Bu araştırma, sadece koşucular için değil, tüm toplum için temiz havanın önemini bir kez daha vurguluyor. Emisyonları azaltmaya yönelik politikaların desteklenmesi ve bireysel olarak çevre dostu ulaşım seçeneklerinin tercih edilmesi, hava kirliliğiyle mücadelede atılacak önemli adımlardır. Hava kirliliği maraton performansı üzerindeki etkisi artık bilimsel verilerle destekleniyor. Hem sporcuların sağlığını korumak hem de adil bir yarış ortamı sağlamak için, hava kalitesinin göz önünde bulundurulması ve gerekli önlemlerin alınması şart. Temiz hava, sağlıklı bir yaşam ve başarılı bir spor performansı için vazgeçilmezdir.

  • Barichara: Kolombiya'nın Zamansız Güzelliğiyle Sakin Bir Kaçış

    Kolombiya'nın Santander bölgesinin kalbinde yer alan Barichara, ziyaretçileri bozulmamış güzelliği, zengin tarihi ve sürdürülebilir yaşama olan bağlılığıyla büyüleyen pitoresk bir kasabadır. Genellikle "Kolombiya'nın en güzel köyü" olarak anılan Barichara, Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşmak, kolonyal mimarisine hayran kalmak ve çevredeki kırsal alanın huzuruna dalmak isteyen gezginler için sakin bir sığınak sunuyor. Barichara'yı ziyaret etmek zamanda geriye doğru bir adım atmak gibidir ve "Barichara gezilecek yerler" arayışındaki gezginler için unutulmaz bir deneyim vaat eder. Coğrafi Konum ve İklim Barichara, And Dağları'nın doğu sıradağlarının bir parçası olan engebeli bir arazide, deniz seviyesinden yaklaşık 1.300 metre (4.265 fit) yükseklikte yer almaktadır. Kasaba, Santander'in başkenti Bucaramanga'ya yaklaşık 120 kilometre (75 mil) ve başkent Bogotá'ya 300 kilometre (186 mil) uzaklıktadır. Barichara'nın konumu, yıl boyunca ortalama 21°C (70°F) sıcaklıkla ılıman ve hoş bir iklime katkıda bulunur. Yağışlı sezon genellikle Nisan'dan Mayıs'a ve Eylül'den Kasım'a kadar sürerken, kurak sezon Aralık'tan Mart'a kadar uzanır. Zengin Tarih ve Mimari Miras Barichara'nın tarihi, 18. yüzyılın başlarına, kasabanın 1705 yılında İspanyol kolonistler tarafından kurulduğu döneme kadar uzanır. Kasabanın adı, yerli Guane halkının dilinde "dinlenme yeri" anlamına gelen "Barachalá" kelimesinden türemiştir. Barichara, tütün ve pamuk gibi tarım ürünleri için bir ticaret merkezi olarak hızla gelişti. Kasabanın kolonyal mirası, beyaz badanalı duvarları, kırmızı kiremitli çatıları ve ahşap balkonlarıyla karakterize edilen, iyi korunmuş mimarisinde açıkça görülmektedir. Barichara'nın tarihi merkezi, ulusal bir anıt ilan edildi ve mimari ve kültürel önemi nedeniyle "Kolombiya'nın Kültürel Miras Kasabaları Ağı"na (Red Turística de Pueblos Patrimonio de Colombia) dahil edildi. Yerel Ekonomi ve Zanaatkarlık Gelenekleri Barichara'nın ekonomisi tarihsel olarak tarım, ticaret ve zanaatkarlık etrafında dönmüştür. Bugün turizm, yerel ekonomide önemli bir rol oynamakta ve sürdürülebilir büyüme için fırsatlar yaratmaktadır. Kasaba, başta taş oymacılığı, çömlekçilik ve dokuma olmak üzere geleneksel el sanatlarıyla ünlüdür. Yerel zanaatkarlar, bölgenin kültürel mirasını yansıtan benzersiz ve yüksek kaliteli ürünler yaratmak için nesiller boyu aktarılan teknikleri kullanırlar. Barichara'daki zanaat atölyeleri ve dükkanları, ziyaretçilere yerel ekonomiye katkıda bulunurken otantik hediyelik eşyalar ve hediyelik eşyalar satın alma şansı sunuyor. Kültürel Kimlik ve Festivaller Barichara, yerel halkının gururla koruduğu ve kutladığı güçlü bir kültürel kimliğe sahiptir. Kasabanın sakinleri, sıcak misafirperverlikleri ve geleneklerine olan bağlılıklarıyla tanınırlar. Barichara boyunca yıl boyunca, kasabanın zengin kültürel dokusunu sergileyen çeşitli festivaller ve etkinlikler düzenlenir: Festival de la Hormiga Culona (Karınca Festivali): Mayıs ayında düzenlenen bu eşsiz festival, bölgede bir lezzet olarak kabul edilen "hormigas culonas" (büyük dipli karıncalar) yerel geleneğini kutluyor. Festivalde yemek yarışmaları, müzik performansları ve kültürel sergiler yer almaktadır. Festival Internacional de Cine de Barichara (Barichara Uluslararası Film Festivali): Eylül ayında düzenlenen bu yıllık film festivali, dünyanın dört bir yanından film yapımcılarını ve sinemaseverleri bir araya getiriyor. Festivalde bağımsız filmlerin gösterimi, atölyeler ve tartışmalar yer alıyor. Fiestas Patronales de la Inmaculada Concepción (Lekesiz Doğumun Patronal Şenlikleri): Aralık ayında kutlanan bu dini festival, Barichara'nın koruyucu azizi Lekesiz Doğum'u onurlandırıyor. Festivalde dini geçit törenleri, geleneksel müzik ve danslar ve havai fişek gösterileri yer almaktadır. Barichara Gezilecek Yerler: Tarihi, Kültürü ve Doğayı Keşfedin Barichara, ziyaretçilere zengin tarihini, kültürünü ve doğal güzelliğini keşfetmeleri için çeşitli turistik yerler ve aktiviteler sunmaktadır. İşte "Barichara gezilecek yerler" listenizde mutlaka bulunması gereken bazı önemli noktalar: Catedral de la Inmaculada Concepción (Lekesiz Doğum Katedrali): Kasabanın ana meydanına hakim olan bu etkileyici katedral, 18. yüzyıldan kalma ve bölgenin ikonik sarı taşından inşa edilmiştir. Zarif kemerleri, heybetli kuleleri ve içerideki huzurlu atmosferiyle Barichara'nın zengin tarihinin bir kanıtı olarak duruyor. Capilla de Santa Bárbara (Aziz Barbara Şapeli): Kasabanın en yüksek noktasında yer alan bu küçük şapel, çevredeki kırsal alanın panoramik manzaralarını sunmaktadır. Buraya ulaşmak için yapılan kısa yürüyüş, nefes kesen manzaralarla ödüllendirilir ve burası gün batımını izlemek için mükemmel bir noktadır. Capilla de San Antonio (Aziz Anthony Şapeli): Barichara'nın dini mimarisinin bir başka mücevheri olan bu şapel, sade ama zarif bir cepheye ve büyüleyici bir çan kulesine sahiptir. Casa de la Cultura Emilio Pradilla González (Emilio Pradilla González Kültür Evi): Bu kültür merkezi, yerel sanatçıların sergilerine ev sahipliği yapmakta, müzik ve dans gösterileri sunmakta ve Barichara'nın zengin kültürel mirasına bir bakış sağlamaktadır. Parque para las Artes (Sanat Parkı): Bu eşsiz park, yerel sanatçılar tarafından yaratılan, kasabanın doğal çevresiyle uyumlu bir şekilde harmanlanan bir dizi heykele sahiptir. Burası, sanat ve doğayı takdir ederken keyifli bir yürüyüş yapabileceğiniz bir yerdir. Camino Real (Kraliyet Yolu): Barichara'yı yakındaki Guane köyüne bağlayan bu tarihi taş döşeli yol, doğal manzaralara ve geleneksel mimariye bir bakış sunan keyifli bir yürüyüş sunuyor. Yaklaşık iki saat süren bu yürüyüş, yol boyunca muhteşem manzaralar sunan orta derecede bir zorluktur. Mirador del Cañón del Suárez (Suárez Kanyonu Gözlem Noktası): Kasabanın hemen dışında yer alan bu gözlem noktası, dramatik Suárez Kanyonu'nun ve uzaktaki And Dağları'nın nefes kesen manzaralarını sunmaktadır. Burası, doğanın gücüne ve güzelliğine tanık olmak için mükemmel bir noktadır. Salto del Mico (Maymun Sıçraması): Kanyonun nefes kesen manzaralarını sunan bir yürüyüş parkuru boyunca yürüyerek ulaşılabilen bu şelale, doğa tutkunları ve macera arayanlar için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yerdir. Fundación San Lorenzo - Taller de Papel (San Lorenzo Vakfı - Kağıt Atölyesi): Bu atölyede, yerel bitkilerden, özellikle de fique bitkisinden kağıt yapımının geleneksel sürecini öğrenebilirsiniz. Ziyaretçiler atölye çalışmalarına katılabilir ve kendi el yapımı kağıt ürünlerini yaratabilirler. Guane: Camino Real boyunca yapılan yürüyüşle veya otobüsle ulaşılabilen bu küçük, tarihi köy, bölgenin yerli geçmişine bir bakış sunuyor. Guane'de, Guane halkının yaşamını ve geleneklerini sergileyen küçük bir arkeoloji ve paleontoloji müzesi bulunmaktadır. El Puente Barichara Macera ve Doğa Sporları Parkı: Daha maceralı gezginler için, bu park, kanyon geçişi, tırmanma, mağaracılık ve iniş gibi çeşitli aktiviteler sunmaktadır. Gastronomi ve Yerel Lezzetler Barichara'nın gastronomi sahnesi, geleneksel tariflerin ve yerel malzemelerin keyifli bir karışımıdır. Ziyaretçiler, aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli bölgesel spesiyalitelerin tadını çıkarabilirler: Hormigas Culonas: Daha önce bahsedilen büyük dipli karıncalar, kızartılır veya kavrulur ve benzersiz, cevizli bir tada sahip çıtır çıtır bir atıştırmalık olarak kabul edilir. Cabro Santandereano: Keçi etiyle hazırlanan bu doyurucu güveç, yavaş pişirilir ve yucca, muz ve diğer sebzelerle servis edilir. Arepa Santandereana: Mısır unundan yapılan bu kalın, ızgara arepa türü genellikle peynir veya yumurta ile doldurulur ve kahvaltı veya atıştırmalık olarak yenir. Obleas: Bu ince gofretler, arequipe (bir karamel yayılması), reçel ve peynir gibi çeşitli dolgularla doldurulur. Sürdürülebilir Yaşam ve Ekoturizm Barichara, sürdürülebilir yaşama ve ekoturizme olan bağlılığıyla tanınmaktadır. Kasaba, çevresel etkiyi en aza indirmeyi, kültürel mirası korumayı ve sorumlu turizm uygulamalarını teşvik etmeyi amaçlayan çeşitli girişimleri benimsemiştir. Barichara'nın ekoturizm yaklaşımının dikkate değer yönleri şunları içerir: Biyoinşaat ve Geleneksel Mimari: Barichara, sürdürülebilir ve enerji tasarruflu olan toprak, ahşap ve taş gibi yerel kaynaklı malzemelerin kullanımını içeren biyoinşaat tekniklerini teşvik etmektedir. Kasabanın geleneksel mimarisinin korunması, karbon ayak izinin azaltılmasına ve kültürel kimliğinin sürdürülmesine de katkıda bulunur. Topluluk Temelli Turizm: Barichara, yerel toplulukların turizm faaliyetlerine aktif katılımını teşvik ederek, ekonomik faydaların adil bir şekilde dağıtılmasını ve kültürel alışverişi teşvik etmesini sağlar. Toplum temelli turizm girişimleri, yerel halkı güçlendirmeyi ve geleneksel yaşam biçimlerini korumayı amaçlamaktadır. Çevre Koruma: Barichara, doğal çevresini korumak için çalışmaktadır. Kasaba, atık azaltma programları, su koruma girişimleri ve yerel flora ve faunanın korunmasına yönelik kampanyalar uygulamıştır. Sürdürülebilir Ulaşım: Barichara, bisiklet ve yürüyüş dahil olmak üzere sürdürülebilir ulaşım seçeneklerinin kullanımını teşvik etmektedir. Kasabanın kompakt boyutu ve yaya dostu sokakları, ziyaretçilerin yürüyerek keşfetmelerini kolaylaştırarak araba ihtiyacını azaltır. Barichara, Kolombiya, zamanın durduğu ve sadeliğin ve özgünlüğün güzelliğinin kutlandığı bir yerdir. Kasabanın iyi korunmuş kolonyal mimarisi, zanaat gelenekleri, canlı kültürü, nefes kesen manzaraları ve sürdürülebilir yaşama olan bağlılığı, onu gerçekten dikkat çekici bir destinasyon haline getiriyor. İster tarih, kültür, doğa ya da sadece sakin bir kaçamak arayışında olun, "Barichara gezilecek yerler" listeniz sizi hayal kırıklığına uğratmayacak ve Barichara ziyaretçileri açık kollarla ve unutulmaz bir deneyim vaadiyle karşılayacaktır.

  • İsveç, Tartışmalı Kararla Kurt Avını Başlatıyor: Kurt Popülasyonu Yarıya İnecek!

    İsveç nesli tükenmekte olan kurt popülasyonunu yarıya indirme hedefiyle tartışmalı kurt avı sezonunu başlattı. 1 Ocak 2025'te başlayan av, hayvan hakları savunucularının ve çevrecilerin tepkisini çekiyor. Kampanyacılar, bu kararın AB yasalarını ihlal ettiğini ve kurtların geleceğini tehlikeye attığını savunuyor. İsveç Kurt Popülasyonunu Hedef Alıyor İsveç hükümeti, beş kurt ailesinin tamamen öldürülmesine izin vererek toplamda 30 kurdun avlanmasına yeşil ışık yaktı. Bu karar, İsveç kurt avı politikasının bir parçası olarak, ülkedeki kurt popülasyonunu mevcut 375'ten 170'e düşürmeyi hedefliyor. Hükümet, 170 kurdun "elverişli koruma statüsü" için yeni asgari seviye olduğunu savunuyor. AB Yasaları İhlal mi Ediliyor? Hayvan hakları savunucuları, bu avın AB yasalarına göre yasadışı olduğunu belirtiyor. Bern Sözleşmesi, korunan türlerin popülasyonlarının sürdürülebilir seviyelerin altına düşürülmesini yasaklıyor. İsveç'teki kurt popülasyonu, 1966'dan 1983'e kadar üreyen bir popülasyonun olmaması ve Uluslararası Doğa Koruma Birliği'nin kırmızı listesinde "nesli tükenmekte olan" olarak sınıflandırılması nedeniyle tarihsel olarak kırılgan bir durumda. İsveç Kurt Avı ve AB'nin Tutumu Bu hamle, AB'nin kurt koruma kurallarını gevşetme ve ülkelerin avlayabilecekleri kurt sayısını artırma yönündeki tartışmalı eğiliminin bir parçası. Avrupa Komisyonu, kurt sayılarının arttığı gerekçesiyle Habitat Direktifi'ni revize etmeyi düşünüyor. Ancak çevreciler, kurtların itlaf edilmesi yerine çiftçilerin elektrikli çit gibi önlemler alabileceğini savunuyor. Eleştiriler ve Tepkiler İsveç Etobur Derneği Başkanı Magnus Orrebrant, AB'nin kurt koruma statüsünü düşürme planlarını eleştirerek, bunun sadece kurtlar için değil, tüm Avrupa yaban hayatı için olumsuz sonuçlar doğuracağını belirtti. Orrebrant, İsveç'in 2010'dan beri kurtların özel koruma statüsünü hiçe saydığını ve AB yasalarını ihlal ettiğini vurguladı. İsveç'te Kurtların Geleceği Tehlikede mi? 2022-23'te %20 düşen İsveç'teki kurt popülasyonu, artan avlanma baskısı altında. İsveç kurt avı politikasının, bu nadir türün geleceğini nasıl etkileyeceği büyük bir endişe kaynağı. İsveç kurt avı kararı, uluslararası alanda tartışmalara yol açtı. Kurtların korunması ve insan-yaban hayatı çatışmasının çözümü konusunda farklı görüşler mevcut. Bu kararın, İsveç'teki kurt popülasyonu ve AB'nin yaban hayatı koruma politikaları üzerindeki uzun vadeli etkileri ise zamanla ortaya çıkacak.

  • Gökçeada: Doğa ve Tarihin Buluştuğu Yer

    Gökçeada, Türkiye'nin en büyük adası olup Çanakkale iline bağlı bir ilçedir. Ege Denizi'nin kuzeyinde, Saros Körfezi girişinde yer almaktadır. 91 kilometrelik kıyı şeridine sahiptir ve bu özelliğiyle oldukça geniş bir sahil alanına sahiptir. Adanın batısında yer alan İncirburnu, Türkiye'nin en batı noktasıdır. Yıllık yağış miktarı metrekareye 950-1050 mm arasında değişmekte olup, bu durum adanın iklimine ve tarım potansiyeline katkı sağlamaktadır. Gökçeada Tarihi Gökçeada'nın tarihine dair ilk bilgiler Orta Çağ'dan itibaren başlar. 1204-1261 yılları arasında Latin İmparatorluğu’na bağlı olan ada, sonrasında Cenevizli Gattilusio Ailesi'nin hâkimiyeti altına girmiştir. 1453'te İstanbul’un fethiyle birlikte Fatih Sultan Mehmet, adayı Osmanlı topraklarına katmıştır. Kristobulos isimli bir ada yerlisi, Osmanlı'ya bağlılık göstererek göçleri engellemiş ve ada yönetiminde etkili olmuştur. Ada, 1466'da kısa süreliğine Venediklilerin eline geçmiş ancak 1470'te tekrar Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Osmanlı döneminde ada halkı, vergilerin yanı sıra kaleleri ve kıyıları korumakla yükümlü olmuştur. 17. yüzyılda Girit Savaşı sırasında Venedik donanmasıyla çatışmalara sahne olmuştur. Balkan Savaşları sırasında, İmroz Deniz Savaşı olarak bilinen çarpışma 1912 yılında burada gerçekleşmiştir. Lozan Antlaşması ile 1923’te Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılan Gökçeada, tarih boyunca stratejik ve kültürel öneme sahip olmuştur. Gökçeada’nın Tarihi Yapıları Gökçeada, Türkiye’nin en büyük adası olmasının yanı sıra zengin tarihi ve kültürel mirasıyla da dikkat çeker. Ada, farklı medeniyetlerin etkisinde şekillenmiş yapılarıyla geçmişten günümüze eşsiz bir hikâye sunar. Camilerden kiliselere, manastırlardan kalelere kadar birçok tarihi yapı, adanın kozmopolit geçmişine ışık tutar. Osmanlı İzleri: Camiler Adadaki camiler, Osmanlı döneminin izlerini taşır. Ancak, adanın nüfus yapısı ve mimari tercihler sebebiyle camiler sınırlı sayıda yer alır. Gökçeada Merkez Camii (1878) : Çınarlı Mahallesi’nde yer alan bu cami, Osmanlı dönemine ait adadaki tek orijinal yapıdır. Arşiv kayıtlarında 19. yüzyıl sonlarında adada yalnızca bir camiden bahsedilir, bu nedenle mevcut yapının o dönemden kalma olduğu düşünülür. Harput Camii : İlk kez 1907’de büyük ölçüde yenilenmiş ve günümüzde de kullanılan bu yapı, geleneksel bir mahalle mescidi özelliği taşır. Fatih Camii (1967) : Daha modern bir dönem yapısı olan bu cami, adanın yeni mimari unsurlarından biridir. Rum Mimarisi: Kiliseler ve Manastırlar Gökçeada’nın kiliseleri, Rum halkının derin dini inancının ve ustalıklı mimari anlayışının birer yansımasıdır. Adanın merkezindeki Çınarlı Mahallesi’nde bulunan Aya Panayia Kilisesi, 1835 yılında inşa edilmiş ve günümüzde hala ibadet için kullanılan tarihi yapılardan biridir. Merkezdeki diğer bir önemli yapı ise Fatih Mahallesi’nde yer alan Metropolitan Kilisesi’dir. Yeni Mahalle’de bulunan Aya Varvara Kilisesi, hemen yanındaki eski çeşmesiyle birlikte ziyaretçilerin ilgisini çekerken, Kaleköy’deki Aya Marina Kilisesi, sahil kesimindeki nadir ibadet mekanlarından biri olarak dikkat çekmektedir. Adadaki en eski kilise, Zeytinliköy’de bulunan Agios Georgios’tur. Bu köy, sadece tarihi yapılarıyla değil, aynı zamanda dünyadaki Ortodoks Hristiyanların ruhani lideri 1. Bartholomeos’un doğduğu yer olmasıyla da bilinir. 1940 yılında burada dünyaya gelen Bartholomeos, Patrik ilan edildiği 1991 yılından bu yana, çocukluk anılarının izini sürmek için doğduğu evi sık sık ziyaret etmektedir. Tepeköy, 1832 yılında inşa edilen Evangelismos Teotoku Kilisesi ile adanın dini zenginliğine katkıda bulunur. Bu kilise, köydeki eski Rum mezarlığı ile birlikte, köyün geçmişine ışık tutan önemli bir mekandır. Dereköy ise Hagia Marina ve Koimesistis Theotokos Kiliseleri ile Gökçeada’nın tarihi yapıları arasında özel bir yer edinmiştir. 19. yüzyılın başlarında inşa edilen bu kiliseler, adanın en büyük Rum köylerinden birinin dini kimliğini temsil eder. Kiliselerin yanı sıra, Gökçeada’da 360’a yakın şapel bulunduğu belirtilmektedir. Halk arasında “manastır” olarak da adlandırılan bu küçük ibadet yerleri, sadece dini ritüeller için değil, aynı zamanda bereket getirme ve kötülüklerden korunma amacıyla yapılmıştır. Şapellerin konumları, adanın her köşesine yayılan bu dini yapıların ne denli önemli olduğunun bir göstergesidir. Gökçeada’daki kilise ve manastırlar, adanın tarih boyunca farklı inançların buluşma noktası olduğunu gözler önüne serer. Bu yapıların her biri, adanın zengin kültürel mirasına katkı sağlayan birer şaheser olarak, ziyaretçilerini geçmişle buluşturur. Gökçeada sokaklarında dolaşırken bu tarihi yapıların izlerini görmek, adayı daha yakından tanımak için eşsiz bir fırsattır. Güçlü Surlar ve Kaleler Adadaki kaleler, Gökçeada’nın stratejik konumunun birer göstergesidir. İki önemli kale, geçmişten günümüze ayakta kalmayı başarmıştır. İskiter (Kastro) Kalesi : Kaleköy’de yer alan bu kale, Cenevizliler tarafından inşa edilmiştir. Çınarlı Ovası’na hakim bir tepeye kurulu olan yapı, manzarasıyla da ilgi çeker. İskinit (Paleokastro) Kalesi : Dereköy’deki bu kale, halk arasında “Korsan Kalesi” olarak da bilinir. Ulaşımı zor olsa da adanın en yüksek noktalarından birinde yer alır ve panoramik bir manzara sunar. Unutulmuş Hikâyeler: Kaya Mezarları Tuz Gölü civarı ve Kokina Mevkii’nde yer alan kaya mezarları, adanın en gizemli yapılarıdır. Hangi dönemde yapıldıkları bilinmese de mezarların işlevi ve estetik değerleri, geçmiş medeniyetlerin yaratıcılığını ortaya koyar. Kadınların Buluşma Noktası: Çamaşırhaneler Adanın bir diğer dikkat çekici yapısı ise çamaşırhanelerdir. Her köyde yer alan bu yapılar, sadece çamaşır yıkama değil, kadınların sosyalleşme alanı olarak da kullanılmıştır. Dereköy’deki Hagia Panaghia Kilisesi’nin yanında yer alan çamaşırhane, bu geleneğin anıtsal bir örneğidir. Gezilecek Yerler Yeni Bademli Höyük Gökçeada'nın güneyinde, Kaleköy'ün 1,7 kilometre güneyinde yer alan önemli bir arkeolojik alandır. İlk olarak 1963 yılında tespit edilen höyükte, 1996 yılından bu yana Doç. Dr. Halime Hüryılmaz liderliğinde kazılar sürdürülmektedir. Höyükteki yerleşimlerin Erken Tunç Çağı ve Geç Tunç Çağı dönemlerine ait olduğu belirlenmiştir. Özellikle Erken Tunç Çağı'na tarihlenen yapı kalıntıları, taş temelli ve kerpiç duvarlı dikdörtgen planlı konutlardan oluşmaktadır. Taş döşeli sokaklarla çevrili bu konutların içinde yuvarlak veya oval ocaklar, at nalı biçimindeki fırınlar ve erzak saklamak için kullanılan iri küpler dikkat çekmektedir. Buluntular arasında, henüz çömlekçi çarkının kullanılmadığını gösteren kaba çanak çömlekler, sınırlı çeşitlilikte taş ve kemik aletler, ve tarımsal faaliyetlere dair ipuçları bulunmaktadır. Höyükte tarımı yapılan bitkiler arasında einkorn ve emmer buğdayı, arpa, mercimek ve bezelye gibi tahıl ve baklagiller öne çıkmaktadır. Ayrıca sığır, koyun, keçi gibi evcil hayvanlar yetiştirilmiş; geyik, yaban domuzu ve deniz yumuşakçaları gibi doğal kaynaklardan da yararlanılmıştır. Adada yapılan taş aletlerin çoğu yerel hammaddelerden üretilmiş, az sayıda obsidiyen ve diyorit gibi ithal malzemeler de kullanılmıştır. Höyükteki sur yapıları, yerleşimde toplumsal bir organizasyon ve bir yöneticinin varlığına işaret etmektedir. Bununla birlikte, yöneticiye ait özel bir mimari yapı bulunmamıştır. 2010 yılında höyükte yapılan kazılarda, deprem sonucu hasar gören bir duvar ve altında gömülü iskeletler keşfedilmiştir. Bu bulgular, bölgede doğal afetlerin yaşandığını ve yerleşimcilerin bu tür felaketlerden etkilendiğini göstermektedir. Yenibademli Höyük, dönemin toplumsal ve ekonomik yaşamına ışık tutan önemli bir arkeolojik yerleşim olarak öne çıkmaktadır. Gökçeada Kent Müzesi Gökçeada'nın merkezinde yer alan Gökçeada Kent Müzesi, tarihe dokunmak isteyenler için harika bir mekan. Müze, adanın geçmişine ışık tutan pek çok tarihi eseri sergiliyor. Arkeolojik buluntular, etnografik objeler ve fotoğraf koleksiyonları, ziyaretçilere Gökçeada'nın zengin kültürel mirasını keşfetme imkanı sunuyor. Adanın ilk ve tek müzesi olan Kent Müzesi, 1973 yılında inşa edilen bir hamamın dönüştürülmesiyle oluşturuldu. Gökçeada Belediyesinin katkılarıyla 2017 yılında ziyarete açıldı. Laz Koyu Laz Koyu, Gökçeada'nın güney kıyısında yer alan bir girintidir ve ismini köyüne yerleşen Trabzonlulardan almıştır. 1973 yılında yaşanan heyelan nedeniyle 61 hanelik bir grup, bu koyun yakınındaki Dereköy'e yerleşmiştir. Koy, ince kumlu plajı ve dalgasız denizi ile ünlüdür. Plajı çevreleyen tepelerde killi yapraktaşı ve çamurkaya bulunur. Koy, kıyıdan 3-4 metre sonra derinleşmeye başlar. Gökçeada merkezine 20 km mesafededir. Kefalos Plajı Gökçeada'nın güneyindeki Kefalos Plajı, doğal güzellikleri, berrak suları ve huzurlu atmosferiyle adanın en özel noktalarından biridir. Adını, antik dönemlerden kalma Kefalos Antik Kenti'nden alan plaj, şnorkelle dalıştan yelken ve rüzgar sörfüne kadar pek çok su sporu için ideal bir ortam sunar. Renkli deniz yaşamını keşfetmek isteyenler için de benzersiz bir deneyim vadeder. Gizli Liman Adeta bir sır gibi saklı duran bu liman, Gökçeada'nın batı ucunda, ada merkezine 25 kilometre mesafede yer alıyor. Doğal kayalıklar ve çam ağaçlarıyla çevrili olan bu huzurlu koy, sakin atmosferi ve dalış için ideal noktalarıyla doğaseverleri kendine çekiyor. Yıldız Koyu Gökçeada'nın kuzeyinde yer alan Yıldız Koyu, adını yıldız şeklindeki görünümünden alıyor. Turkuaz suları ve beyaz kumsalıyla ziyaretçilerine huzur dolu bir atmosfer sunan koy, Saros Körfezi'nin eşsiz manzarasına karşı tüplü dalış yapmak için ideal bir yer. Ayrıca, Mavi Koy ile birlikte Gökçeada Sualtı Milli Parkı’nın bir parçası olan Yıldız Koyu, zengin balık çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. Kuzu Limanı Gökçeada'nın batısında yer alan Kuzu Limanı, adanın en canlı noktalarından biri olarak öne çıkıyor. İsmini, koyun şeklini andıran yarımadasından alan liman, doğayla iç içe huzurlu bir deneyim sunuyor. Ada merkezine sadece 5 kilometre mesafede bulunan Kuzu Limanı’nda şezlong, şemsiye kiralama imkanı, restoranlar ve hediyelik eşya dükkanları gibi olanaklar mevcut. Ayrıca çam ağaçlarıyla çevrili parkurlarda yürüyüş yaparak, deniz manzarası eşliğinde keyifli anlar yaşayabilirsiniz. Yuvalı Koyu Yuvalı Köyü’ne yakın konumda bulunan Yuvalı Koyu, doğallığını koruyan yapısıyla sakin ve huzurlu bir atmosfer sunuyor. Turkuaz rengi berrak denizi, beyaz kumsalı ve çevresini saran yeşillikleriyle büyüleyen koy, geniş alanı sayesinde kalabalıktan uzak bir deneyim vadediyor. Zeytinliköy Gökçeada merkeze sadece 3 km mesafede yer alan Zeytinliköy, koruma altındaki dört köyden biri olup geçmişte adanın en canlı köylerinden biriydi. Günümüzde sakin bir yapıya sahip olan köy, meydandaki şirin kafeleri ve zeytinlikleriyle dikkat çekiyor. Zeytinliköy'de Rum köylüler tarafından işletilen kafelerde lezzetli dibek kahvesini tadabilir ve huzurlu bir atmosferin keyfini çıkarabilirsiniz. Ayrıca köyde konaklama, akşam yemeği ve içecek için çeşitli seçenekler mevcut. Bademli Köyü Gökçeada'nın yüksek tepelerinden birinde yer alan Bademli Köyü, etkileyici manzarası ve çevresini saran badem ağaçlarıyla adanın en güzel köylerinden biridir. Semadirek manzarası ve tarihi kalenin kalıntıları, köyü ziyaretçiler için özel kılar. Yeni Bademli köyünün kurulmasının ardından Eski Bademli veya Gliki olarak da anılan bu köy, adadaki koruma altındaki dört köyden biridir. Bademli'nin dar sokaklarında yürümek ve doğal güzelliklerini keşfetmek, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunar. Uğurlu Köyü Gökçeada'nın en batı ucunda, merkeze 22 km mesafede yer alan Uğurlu Köyü, doğal güzellikleri ve gizli körfeziyle öne çıkar. 1984 yılında farklı bölgelerden göç edenlerin yerleşmesiyle canlanan köy, bereketli topraklarında üzüm yetiştiriciliğiyle tanınır. Köyde konaklama için birkaç otel ve kiralık daire bulunur. Kale Köy Gökçeada'nın merkezinde yer alan Kaleköy, tarihi dokusu ve büyüleyici manzaralarıyla adanın en özel köylerinden biridir. Bizans dönemine ait Kaleköy Kalesi, köyün en dikkat çekici yapısı olarak ziyaretçilerini karşılar. Taş evleri ve dar sokaklarıyla geçmişe yolculuk hissi uyandıran bu köy, geleneksel mimarisi ve sıcakkanlı halkıyla keşfetmeye değerdir. Yerel el işi ürünleri ve tatlarıyla ilgilenenler için ise köydeki küçük dükkanlar keyifli bir alışveriş deneyimi sunar. Tepe Köy Gökçeada'nın Rum köylerinden biri olan Tepeköy, doğal güzellikleri ve huzurlu atmosferiyle ziyaretçilerini kendine çekiyor. Köy, adanın en etkileyici manzaralarından birine sahip bir seyir noktasını barındırıyor. Bu noktada yer alan ve 600 yıllık geçmişiyle dikkat çeken antik çınar ağacı, adanın anıt olarak listelenen en eski çınarıdır. Çınar ağacının gölgesinde serinlerken eşsiz doğa manzarasının keyfini çıkarabilir, unutulmaz anılar biriktirebilirsiniz. Gökçeada merkeze yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta yer alan Tepeköy, hem doğa severler hem de fotoğraf tutkunları için ideal bir destinasyon sunuyor. Tuz Gölü Gökçeada'nın doğal güzelliklerinden biri olan Tuz Gölü'ne geldiğinizde,dürbün, fotoğraf makinesi, su, şapka ve güneş kremi gibi temel ihtiyaçlarınızı yanınıza almanız faydalı olacaktır. Ayrıca, kuş gözlemi yaparken sessiz olmanız ve kuşların doğal yaşamlarını rahatsız etmemeniz gerektiğini unutmamalısınız. Marmaros Şelalesi Gökçeada'nın iç bölgelerinde yer alan Marmaros Şelalesi, serin suları ve muazzam doğasıyla huzur dolu bir kaçış sunuyor. 40 metrelik kayalıklardan dökülen su, trekking ve fotoğrafçılık meraklıları için popüler bir nokta. Şelale çevresinde kaya tırmanışı yapabilir, konaklama alanlarında dinlenebilirsiniz. Yıl boyu farklı güzellikler sunan Marmaros Şelalesi, endemik bitkilerle dolu tropik bir cennet gibi. Peynir Kayalıkları Gökçeada'nın batısında yer alan Peynir Kayalıkları, beyaz renkleri ve peynir dilimlerine benzeyen şekilleriyle etkileyici bir doğal oluşumdur. Bu kayalıklar, berrak deniz ve saklı koylarla çevrilidir. Kayalıkların etrafında yürüyerek Ege Denizi'nin muazzam manzarasını keşfederken, küçük kumsallarda denize girebilir ve doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Su Altı Milli Parkı Gökçeada Sualtı Milli Parkı, adanın kuzeybatısında yer alan ve Türkiye'nin en büyük sualtı koruma alanlarından biri olan bu park, 1999 yılında kurulmuştur. 47 kilometrekarelik alana yayılmış olan park, mercan resifleri, deniz kaplumbağaları ve denizatları gibi zengin deniz ekosistemi ile dikkat çeker. Dalış yaparak rengarenk balıklar ve doğal oluşumlarla dolu mercan resiflerini keşfetmek unutulmaz bir deneyim sunar. Ayrıca tekne turları ile parkın güzellikleri yüzeyden de gözlemlenebilir, sualtı dünyası hakkında rehberli bilgi alınabilir. Gastronomi Gökçeada, Ege ve Marmara mutfağının benzersiz bir birleşimiyle dikkat çeker. Adanın gastronomisi, taze deniz ürünleri ve yerel ürünlerle şekillenir. Gökçeada'da mutlaka denemeniz gereken lezzetlerden ilki, genellikle ızgara ya da güveçte pişirilen ve sarımsaklı sos veya zeytinyağıyla tatlandırılan Gökçeada ahtapotudur. Ayrıca, iç harcıyla doldurulmuş kabak çiçeklerinin zeytinyağında pişirilip nane, dereotu ve baharatlarla tatlandırıldığı kabak çiçeği dolması da oldukça popüler bir mezedir. Taze enginarlar, zeytinyağı, limon suyu ve baharatlarla pişirilerek sağlıklı ve lezzetli bir seçenek sunar. Adanın deniz ürünleri de oldukça ünlüdür; taze balık, kalamar, levrek ve çipura gibi deniz ürünleri, genellikle ızgara ya da buğulama şeklinde pişirilip servis edilir. Gökçeada, aynı zamanda koyun ve keçi sütünden yapılan peynir çeşitleriyle de tanınır. Lor peyniri, tuzsuz beyaz peynir ve kaşar peyniri gibi lezzetli peynirler, kahvaltılarda veya zeytinyağıyla tatlandırılarak tüketilebilir. Ayrıca, Çanakkale mutfağının sevilen yemeklerinden oğlak kapama, oğlak tandır ve kuzu pirzola da Gökçeada'da tadılabilecek bir diğer önemli lezzetlerdir. Ada, Türkiye'nin en kaliteli bağcılık yapılan bölgelerinden biri olarak bilinir. Gökçeada'daki şarapçılık, hem geleneksel yöntemlere dayalı hem de modern üretim teknikleriyle harmanlanmış bir anlayışla devam etmektedir. Gökçeada'da şarapçılığın tarihçesi oldukça eskiye dayanır ve ada, özellikle farklı iklim koşulları ve toprak yapısıyla şaraplık üzüm yetiştirmek için oldukça uygun bir yer olarak kabul edilir. Adadaki bağlar, sıcak yazlar ve rüzgarlı kışlarla karakterize edilen iklimi sayesinde kaliteli şaraplık üzümler yetiştirilir. En çok bilinen üzüm çeşitlerinden bazıları, Şirince , Kırmızı Misyon , Chardonnay  ve Sauvignon Blanc  gibi çeşitlerdir. Ada genelinde birçok şarap üreticisi, kendi bağlarında ürettikleri üzümlerle organik ve yerel şaraplar üretmektedir. Bu şaraplar, Gökçeada'nın kendine has toprak ve iklim özelliklerini yansıtarak farklı bir tat profili sunar. Ayrıca Gökçeada şarapları, dünya çapında ödüller kazanarak adanın şarapçılık alanındaki başarısını pekiştirmiştir. Ziyaretçilere şarap tatma deneyimi sunan şarap evleri ve bağ gezileri, Gökçeada'da yapılacak keyifli aktivitelerden biridir. Bu turlar sırasında, adanın bağlarını gezip yerel şarapların nasıl üretildiğini öğrenebilir ve şarapların eşsiz tadımını yapabilirsiniz. Sürdürülebilir Yaşam Gökçeada, sürdürülebilir yaşam konusunda önemli adımlar atan ve doğaya duyarlı bir yaşam biçimi geliştiren bir yer olarak öne çıkmaktadır. Bu adada sürdürülebilirlik, doğal kaynakların korunması, yerel üretimin teşvik edilmesi, çevre dostu yaşam tarzlarının benimsenmesi ve ekosistemlerin sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi gibi birçok unsuru içerir. Gökçeada’nın sürdürülebilir yaşam anlayışının temellerinden biri, tarım ve hayvancılıkla uğraşan yerel halkın çevreyle uyum içinde üretim yapmasıdır. Adada, organik tarım ve yerel ürünler büyük önem taşır. Bu ürünler, hem sağlıklı hem de çevreye zarar vermeyen yöntemlerle yetiştirilir. Yerel pazarlarda ve restoranlarda bu organik ürünler, hem turistlere hem de adalılarla buluşturulur. Bunun yanı sıra, adada geleneksel tarım yöntemlerine dayalı bir yaşam tarzı hâkimdir; böylece doğa ile uyum içinde bir üretim süreci gerçekleştirilir. Gökçeada, aynı zamanda yenilenebilir enerji kullanımına da önem veren bir yerleşim yeridir. Rüzgar enerjisinden faydalanarak, ada kendi enerji ihtiyacını büyük ölçüde karşılamaktadır. Bu sayede fosil yakıtlara olan bağımlılık azaltılmış ve adanın karbon ayak izi düşürülmüştür. Ayrıca, Gökçeada’daki birçok konaklama ve işletme, sürdürülebilir enerji kaynaklarını tercih ederek, çevre dostu bir hizmet sunar. Atık yönetimi ve geri dönüşüm, Gökçeada'nın sürdürülebilir yaşam anlayışının bir diğer önemli parçasıdır. Ada sakinleri ve yerel yönetimler, atıkların ayrıştırılması ve geri dönüşümünü teşvik etmektedir. Ayrıca, plastik kullanımının azaltılması ve doğal alanların korunması konusunda çeşitli bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Bu çabalar, adanın ekolojik dengesini korumak ve gelecek nesillere temiz bir çevre bırakmak adına büyük önem taşır. Adaya özgü doğal alanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması da sürdürülebilirliğin temel unsurlarından biridir. Gökçeada'nın sualtı milli parkı, endemik bitkiler ve nadir hayvan türlerinin bulunduğu bölgelere sahip olmasıyla dikkat çeker. Bu tür alanlar, hem koruma altına alınarak hem de ekoturizm ile desteklenerek, hem çevre hem de ekonomi açısından sürdürülebilirlik sağlanır. Gökçeada, sakin şehir anlamına gelen Cittaslow topluluğu üyesidir Ne Zaman Gidilir? Gökçeada, her mevsimde farklı bir atmosfer sunarak misafirlerini kendine hayran bırakır. İklimi göz önüne alındığında, bazı dönemler daha ideal olabilir. İşte Gökçeada'yı ziyaret etmek için en uygun zamanlar: Haziran - Eylül:  Bu dönemde yaz havası hakim olur, deniz suyu ısınır ve plajlar yoğunlaşır. Güneşlenmek ve deniz aktiviteleri yapmak için mükemmel bir zaman dilimi, ancak kalabalık ve yoğunluk göz önünde bulundurulmalı, konaklama için erken rezervasyon yapılmalıdır. Nisan - Mayıs ve Ekim:  İlkbahar ve sonbaharda ada daha sakin olur. Nisan ve Mayıs aylarında doğa canlanmaya başlar ve adanın yeşili iç açıcıdır. Ekimde ise deniz suyu hala ılımandır ve huzurlu bir tatil yapabilirsiniz. Bu dönem, doğa yürüyüşleri ve kültürel keşifler için idealdir. Kasım - Mart:  Kış aylarında Gökçeada daha serindir ve rüzgarlar yoğunlaşabilir. Ancak, kışın da ada huzurlu bir atmosfere sahiptir. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken bir nokta ise hava koşullarının, özellikle vapur seferlerini etkileyebilmesidir. Festivaller, Etkinlikler Meryem Ana Panayırı:  Gökçeada'nın en bilinen ve en kalabalık festivallerinden biridir. Rum Ortodoks cemaati tarafından her yıl 14-16 Ağustos tarihleri arasında düzenlenir. Özellikle 15 Ağustos'ta Tepeköy'de büyük bir coşkuyla kutlanır. Bu tarih, Hristiyan inancına göre Meryem Ana'nın göğe yükselişinin (veya ölümünün) anıldığı gündür. Panayırda geleneksel yemekler pişirilir, şaraplar içilir, müzik ve dans gösterileri yapılır. Gökçeada Motosiklet Festivali:  Motosiklet tutkunlarının bir araya geldiği bu festival genellikle Ağustos ayının son haftasında (24-27 Ağustos gibi) düzenlenir. Motosiklet gösterileri, yarışmalar, konserler ve çeşitli etkinliklerle dolu bir program sunar. Gökçeada Ot Festivali:  Gökçeada'nın zengin bitki örtüsünü ve yöresel mutfağını tanıtmayı amaçlayan bu festival, ilk olarak 2022 yılında Mayıs ayında düzenlenmiştir. Festivalde yöresel otlarla yapılan yemekler sergilenir, yarışmalar düzenlenir ve yöresel lezzetler tadılabilir. Bu festivalin tarihleri sonraki yıllarda değişiklik gösterebilir. Gökçeada Naish Open Cup:  Rüzgar sörfü ve kitesurf tutkunlarının katıldığı bu etkinlik, ünlü sörfçü Robbie Naish adına düzenlenir. Genellikle Ağustos ayında farklı sörf yarışmaları ve partilerle gerçekleşir. Gökçeada Caz Festivali:  İlk kez 2023 yılında düzenlenen bu festival, 23-24 Ağustos tarihlerinde Sardunya Beach'te müzikseverlerle buluşmuştur. Caz konserleri ve DJ performansları ile adaya farklı bir renk katmayı hedeflemektedir. Bu festivalin sonraki yıllarda da düzenlenip düzenlenmeyeceği ve tarihleri henüz net değildir. Bunların dışında, Gökçeada'da Paskalya Bayramı da adadaki Rumlar tarafından coşkuyla kutlanır. Paskalya'nın tarihi her yıl değiştiği için belirli bir tarih vermek mümkün değildir. Önemli Not:  Festival tarihlerinde zaman zaman değişiklikler olabilir. Bu nedenle, seyahatinizi planlamadan önce ilgili festivalin resmi web sitesini veya Gökçeada Belediyesi'nin web sitesini kontrol etmeniz önerilir. Ayrıca, yerel turizm danışma ofislerinden de güncel bilgiler alabilirsiniz.

  • Kaş : Akdeniz'in İncisi

    Akdeniz'in incisi olarak bilinen Kaş, doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve eşsiz atmosferiyle hem yerli hem de yabancı turistlerin favori destinasyonlarından biri. Antalya'nın batısında yer alan bu şirin ilçe, antik Likya medeniyetinin önemli bir parçası olmasının yanı sıra, turkuaz denizi ve huzur dolu ortamıyla da tanınıyor. Kaş'ın Tarihi ve Coğrafi Konumu Kaş, antik çağlarda "Antiphellos" adıyla bilinen bir liman kentiydi. Likya medeniyetine ait bu bölge, tarihi kalıntılarıyla geçmişin izlerini taşır. Kaş'ın merkezinde yer alan Antiphellos Antik Tiyatrosu, eşsiz deniz manzarasıyla mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. İlçenin çevresinde ise birçok antik kent bulunur: Patara, Xanthos, ve Letoon bunlardan sadece birkaçı. Coğrafi olarak Kaş, Toros Dağları ile Akdeniz arasında sıkışmış bir bölgedir. Bu konum, hem dağ yürüyüşleri hem de deniz aktiviteleri için mükemmel bir ortam sunar. Kaş'ta Gezilecek Yerler Kaputaş Plajı Kaş ile Kalkan arasında yer alan, kanyon ağzında konumlanmış bir plajdır. Yer altından süzülen serin ve turkuaz renkli suyuyla dikkat çeker. Plaja, karayolundan 187 basamak inerek ulaşılır. Karayolu yapımı sırasında yaşanan kazada hayatını kaybeden 4 işçi anısına plaj yakınında tabelalar bulunmaktadır. Türkiye’nin uluslararası tanıtım noktalarından biri olarak öne çıkar. Kekova Adası ve Batık Şehir Kekova Adası, 4,5 km² yüzölçümüne sahip, tarihi kalıntıları ve Batık Şehri ile ünlü kayalık bir adadır. Yerleşim bulunmayan ada, Kaş’tan veya Üçağız’dan teknelerle ziyaret edilebilir. Sit alanı olan adada yüzme ve dalış yalnızca Tersane Koyu gibi kısıtlı alanlarda yapılabilir. Tersane Koyu'nda Helenistik ve Bizans dönemine ait kalıntılar görülebilir. Batık Şehir, deprem sonucu su altında kalan antik yapıların oluşturduğu bölgedir ve tekne turları veya kano gezileriyle keşfedilebilir. En popüler ulaşım, Kaş Limanı veya Üçağız’dan kalkan günübirlik turlardır. Saklıkent Kanyonu Saklıkent Kanyonu, 200 metre yüksekliği ve 18 km uzunluğuyla Türkiye'nin en uzun, Avrupa'nın ise üçüncü büyük kanyonu. Kaş'a 63 km uzaklıkta, yaz aylarında serinlemek için ideal bir yer. 1996 yılında milli park ilan edilen kanyon, 1988'de bir çoban tarafından keşfedilmiş. Kanyona, araba veya minibüsle ulaşılabilir. Ziyaretçilerini 200 metre uzunluğundaki iskelelerle ve bazen bel hizasına kadar suya girerek geçmeleri gereken alanlarla karşılayan kanyon, özellikle yaz aylarında kayalara maske yapma ve body rafting gibi aktiviteler sunuyor. Çevresindeki restoranlarda yöresel lezzetler, alabalık ve gözleme gibi yemekler servis ediliyor. Antiphellos Kenti Kaş, antik Antiphellos Kenti'nin üzerine kurulmuş olup, Likya Medeniyeti'nin önemli liman kentlerinden birisidir. Phellos Antik Kenti'nin limanı olarak kurulan bu yer, zamanla sedir ağacı ticaretiyle zenginleşmiş ve Phellos'tan ayrılarak kendi başına bir kent haline gelmiştir. Kaş merkezinde antik kalıntılar dağınık şekilde görülebilir. Bunların arasında en dikkat çeken yapılar, Antik Tiyatro, Akdam Dor Gömütü ve Kral Mezarı'dır. Antik tiyatro, Anadolu'da denize dönük inşa edilen tek tiyatro olma özelliğine sahip olup, Helenistik döneme aittir ve 3000 kişilik kapasiteye sahiptir. 2008 yılında restore edilen bu tiyatro, gün batımını izlemek için harika bir nokta sunar ve girişi ücretsizdir. Tiyatronun etrafında, farklı dönemlere ait mezarların bulunduğu nekrapol alanı yer alır. Ayrıca, tiyatroya yakın bir noktada, kayaya oyulmuş dor tipi bir mezar bulunur. Akdam Dor Gömütü adı verilen bu mezarın içinde yer alan elele tutuşmuş kadın figürleri, Likya'da başka bir örneği olmayan özgün bir tasarımdır. Antiphellos Kenti Uzun Çarşı'nın girişinde bulunan Kral Mezarı ise, üzerine aslan başları yerleştirilmiş olan ve günümüze kadar bozulmadan ulaşmış nadir lahitlerden biridir. Bu mezarın bir krala ait olup olmadığı bilinmemekle birlikte, ismi aslan başlarından kaynaklanır. Kaş'ın çeşitli yerlerinde, özellikle pazar yeri ve limanın girişinde, sağlam lahitler ve lahit kapakları da görülebilir. Kaş'ın arkasındaki kayalık tepeye bakıldığında, Antiphellos'un erken dönemine ait kaya mezarları da fark edilebilir. Antiphellos'un su sistemleri, Likya antik kentlerinin genelinde olduğu gibi sarnıçlara dayanıyordu. Kaş'ta hala ayakta kalan iki sarnıçtan biri, Echo Bar’ın yanındaki sarnıçtır. Bu sarnıç, ışıklandırılarak ziyarete açılmıştır ve çatısı 7 sütunla desteklenmiştir. Son olarak, antik tiyatroya giden yol üzerinde bulunan kesme taşlı kalıntılar, Helenistik döneme ait bir tapınağa işaret etmektedir. Bu kalıntıların etrafına, Kaş'ta bulunan lahit parçaları yerleştirilmiştir. Likya Yolu Likya Yolu, Türkiye'nin güneybatısında Fethiye'den Antalya'ya kadar uzanan yaklaşık 520 km uzunluğunda bir yürüyüş rotasıdır. İlk olarak 1989'da İngiliz/Türk tarihçi Kate Clow tarafından tasarlanmış ve 1999'da 509 kilometre olarak açılmıştır. Günümüzde 2023 itibarıyla yolun uzunluğu yaklaşık 760 kilometreye çıkmıştır. Likya Yolu, antik Likya uygarlığının kurulduğu Teke Yarımadası'ndaki patikalardan bazıları işaretlenerek oluşturulmuş, dünyanın en iyi uzun mesafe yürüyüş rotalarından biri olarak kabul edilmektedir. Yol, Fethiye'nin Ovacık yakınlarındaki Hisarönü'nden başlayıp Antalya'nın Konyaaltı ilçesindeki Geyikbayırı'na kadar devam eder. Kırmızı ve beyaz çizgilerle işaretlenmiş olan bu yol, hem doğa yürüyüşçülerine hem de dağ bisikleti meraklılarına uygun parkurlar sunar. Parkur üzerinde konaklama imkânları da bulunur ve gönüllüler tarafından düzenli olarak bakımı yapılır. Likya Yolu Likya Yolu, tarihsel olarak Likya halkının deniz ticareti, askeri ve ulaşım amaçlı kullandığı yollardan biridir. Bu yol boyunca, Likya'nın antik kentlerine ait kalıntılar, kaya mezarları ve lahitler gibi tarihi zenginlikler de ziyaretçileri bekler. Yol, 2007 yılında Türkiye'nin en güzel manzarası seçilen Gelidonya Feneri gibi etkileyici manzaralarla doludur. Patara Antik Kenti ve Patara Plajı Patara Antik Kenti, Likya'nın Helenistik dönem başkenti olarak tarihi bir öneme sahiptir. Akdeniz'de önemli bir liman şehri olarak inşa edilen bu kent, zamanla kumla dolarak liman özelliğini kaybetmiş olsa da, geçmişte deniz ticaretinin merkezi olmuştur. 1988 yılında başlanan kazılarla, meclis binası, tiyatro, zafer takları, hamam gibi pek çok yapının kalıntıları ortaya çıkmıştır. Ayrıca, dünyanın en eski deniz feneri burada bulunmuş ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Patara Antik Kenti Patara, aynı zamanda Likya Birliği'nin Meclis Binası'na ev sahipliği yapmaktadır; bu bina, dünyanın ayakta kalan ilk meclis binası olarak bilinir. M.Ö. 167'de Likya kentleri arasında kurulan demokratik birlik, o dönemde önemli bir yönetsel yapıyı temsil etmiştir. Ayrıca, günümüzde Noel Baba olarak bilinen Saint Nicholas da M.Ö. 4. yüzyılda burada doğmuş, sonrasında Myra'ya (Demre) yerleşmiştir. Patara Antik Kenti'nin bulunduğu bölge, caretta caretta'larının yuva yaptığı Patara Plajı ile ünlüdür ve bu plaj, Türkiye'nin en uzun plajıdır. Ziyaretçiler, antik kenti gezdikten sonra bu plajda da vakit geçirebilirler. Ayrıca, Patara'nın yakınlarında konaklama imkânları da bulunur. Kaleköy Kaleköy, Likya Birliği'ne bağlı antik Simena kentinin üzerine kurulu, M.Ö. 4. yüzyıla dayanan tarihi bir köydür. Demre'ye bağlı bu köy, kara ulaşımının olmaması nedeniyle adaya benzer bir izlenim yaratır ve sadece deniz yoluyla ulaşılabilir. Kaleköy'de yapılaşma kontrol altında olup, halkı antik kalıntılarla iç içe yaşamaktadır. Köydeki taş merdivenler ve bazı evlerdeki antik yapı malzemeleri, geçmişin izlerini taşıyor. Ayrıca, köydeki otantik atmosfer, artan turizmle biraz değişmiş olsa da hâlâ korunuyor. Kaleköy Kaleköy, trafiğe kapalı bir köy olup, dar patika yollar ve taş merdivenlerden yürüyerek gezilebilir. Köyde kadınlar, el işleri satarak geçimlerini sağlarlar. Ayrıca, denizde bulunan lahit mezarına yürüyerek ulaşılabilir. Simena Kalesi köyün tepesinde yer alır ve tırmanış sonrası büyüleyici bir manzara sunar. Kaleköy'e ulaşım için Kaş'tan önce Üçağız köyüne gitmek gerekir, ardından deniz yoluyla köye ulaşılır. Tekne kiralama veya kano turları ile Kaleköy ve çevresindeki batık kent gezilebilir. Ayrıca, Kaş'tan kalkan tekne turlarında Kaleköy'e uğranıp pansiyonlarda konaklama imkânı bulunur. Kaleköy’de konaklayanlar, köydeki küçük plajlarda denize girebilir, yürüyüş yapabilir ve kano turları ile çevreyi keşfedebilirler. Kaş Merkezi Kaş, Antik Kent Antiphellos'un üzerine kurulu ve 1800'lü yıllarda Meis'teki bazı Rum ailelerinin yerleşim kurmasıyla büyümeye başlamış. 1980'lere kadar küçük bir balıkçı kasabası olan Kaş, turizmin artmasıyla alternatif bir tatil kasabasına dönüşmüş. Kaş'ın ulaşımının zor olması, onu alternatif bir destinasyon yapmış. Bugün, Kaş küçük bir şehir havasında olup, restoranlar, konaklama yerleri, bankalar ve dükkanlarla doludur. Kaş'ın kalbi, geniş meydanı ve etrafındaki eski Rum evleriyle çevrili alanıdır. Meydanın önünde ise Kaş Limanı yer alır, burada tekneler demirler ve tekne turları popülerdir. Limanın sağında antik tiyatro, solunda ise Küçük Çakıl Beach bulunur. Kaş'ın Ünlü Uzun Çarşısı, 100 yıllık Rum evleriyle çevrili taş döşeli bir sokaktır ve şehrin en canlı alışveriş ve eğlence caddesidir. Çarşıda çeşitli dükkanlar ve barlar bulunur, yazın oldukça kalabalık olur. Sokağın sonunda Kral Mezarı, ziyaretçileri karşılar. Kaş Marina ise, merkezden 15 dakikalık bir yürüyüş mesafesindedir. Girintili çıkıntılı kıyılarıyla yat turizmine uygun olan Kaş, marina bölgesinde ferah bir atmosfer sunar ve akşamları canlı müzik yapılan mekanlar da bulunur. Kaş'ta Yapılacak Aktiviteler Dalış : Kaş, Türkiye'nin önde gelen tüplü dalış noktalarından biri olup, temiz denizi ve zengin sualtı yaşamıyla dikkat çeker. 2012'de Kaş Kekova Deniz Koruma Alanı ilan edilerek bazı bölgelerde su ürünleri avcılığı yasaklanmış ve balık stokları korunmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, Kaş çevresinde birçok batık yer almaktadır. Kaş’ta 1986’dan beri dalış yapılmakta ve dalış kulüpleri her seviyedeki dalışçılar için hizmet sunmaktadır. Kaş'ta 30'un üzerinde dalış noktası bulunur ve bu noktalara 15 dakikalık tekne yolculuğuyla ulaşılabilir. 12 ay boyunca dalış yapılabilen Kaş’ta, yaz dışında daha sakin bir ortamda dalış yapılması tercih edilir. Dalış sırasında deniz kaplumbağaları, Akdeniz Foku ve çeşitli balık türleri görülebilir. Ayrıca, antik amforalar ve modern batıklar gibi ilginç sualtı kalıntıları da mevcuttur. Yamaç Paraşütü : Kaş, Fethiye Ölüdeniz'in ünlü yamaç paraşütü aktivitesine son yıllarda ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Kaş'ın arkasındaki Asas Dağı eteklerinden 650 metreden başlayan uçuşlarda, termik etkilerle bazen 1000 metreye kadar çıkılabilir. Uçuş 15-20 dakika sürer ve Kaş Limanı'na iniş yapılır. Kaş, yelken bandı ve manzarasıyla dünyanın en güzel uçuş noktalarından biri olarak kabul edilir. Yamaç paraşütü uçuşları sabah 10'da başlar ve uçuş öncesi rüzgar durumuna göre karar verilir. Tandem uçuşlarda, bir pilot eşliğinde uçan kişiler sadece manzaranın tadını çıkarır. 20-100 kilo arası herkes tandem uçuş yapabilir. Kaş'ta yamaç paraşütü sadece mayıs-kasım arasında yapılabilir. Tekne Turları : Kaş'a gelenlerin neredeyse tamamı günübirlik tekne turlarına katılır. Kaş'ın kayalık yapısı nedeniyle doğal plajları az olsa da, denizden görülebilen etkileyici yerler ve gizli koylar, tekne turlarına olan ilgiyi artırır. Bu turlar sayesinde hem antik kalıntılar keşfedilir hem de karadan ulaşılması zor olan güzel koylarda denize girilir. Kaş'ın en popüler günübirlik tekne turu, Kekova Turu'dur. Kekova, batık kentiyle ünlü bir ada olup, turda batık kentin yanı sıra Kaleköy ve çeşitli koylar da ziyaret edilir. Kaş-Kekova turuna, seyahat acentalarının Üçağız'dan kalkan tekneleri veya Kaş Limanı'ndan kalkan teknelerle katılmak mümkündür. Jeep Safari : Kaş'a 63 km uzaklıkta bulunan Saklıkent Kanyonu, Türkiye'nin en uzun kanyonu olup, sıcak yaz günlerinde soğuk sularıyla ünlüdür. Kanyona jeep turlarıyla gidilir, bu turlar genellikle Üzümlü köyünde köy kahvaltısı ile başlar ve Saklıkent, Gizli Kent, Patara, Xantos, Kaputaş Plajı gibi yerleri kapsar. Jeep turları sırasında su savaşı yapmak geleneksel hale gelmiştir. Profesyonel rehberler eşliğinde kanyonda yürümek önerilir ve turlar sırasında kanyondaki restoranlarda öğle yemeği yenir. Katılımcılar, rafting turuna da katılabilirler. Tura ayrıca Kaputaş Plajı, Patara Plajı ve Patara Antik Kenti'ni görme fırsatı sunulur. Bazı turlar, Gizli Kent şelalesini de ziyaret eder. Kano : Kaş'ta denizle ve antik kentlerle iç içe olmanın keyifli bir yolu olan deniz kanosu, eskimolardan esinlenen kanolarla yapılır. İki ya da tek kişi olarak katılabileceğiniz bu turlarla Kaş çevresinde farklı rotaları keşfedebilirsiniz. Kano ile Kekova Turu : Bu tur, Kekova'daki su altında kalmış antik şehir kalıntılarını görmek için idealdir. Bahar ayları bu tur için en uygun dönemdir, yazın ise sabah 7'de başlar. Kaş'tan Üçağız'a kara yoluyla gidilir, ardından Tersane Koyu'na kürek çekilir. Burada yüzme fırsatı bulunduktan sonra, batık kent etrafında kano ile dolaşılır. Öğle yemeği Kaleköy'de yenir ve tur Üçağız’a geri dönüşle sona erer. Bazı turlar Aperlai antik kentini de içerir. Diğer Rotalar : Kaş merkezden Limanağzı'na kadar kano turu yapılabilir, burada denize girip öğle yemeği molası verilir. Yoğun olmayan sezonda ise bazı acentalar, farklı rotalarda kano yapma fırsatı sunar. Örneğin, Kaş Marina'dan Bucak denizi gibi. Ayrıca her dolunayda Büyükçakıl'dan Limanağzı'na alternatif turlar da düzenlenir. Yerel Pazarları Ziyaret : Kaş Yerel Pazarı, taze organik ürünler, zeytinyağı, kekik, lavanta gibi yerel otlar ve el yapımı ürünlerle dolu canlı bir alışveriş alanıdır. Taze meyve ve sebzeler, Kaş’a özgü el sanatları, takılar, halılar ve hediyelikler ziyaretçilerin ilgisini çeker. Yöresel tatlar ve içecekler de popülerdir, ayrıca satıcılar samimi ve sıcakkanlıdır. Pazar, sadece alışveriş yapmak için değil, Kaş’ın kültürel zenginliğini keşfetmek ve kasabanın sakin atmosferini hissetmek için mükemmel bir yerdir. Kaş Mutfağı: Ne Yenir, Ne İçilir? Kaş, et restoranları, kebap ve pide çeşitleriyle ünlüdür, ancak son yıllarda artan meyhaneler zeytinyağlı mezeler ve deniz ürünleri sunmaktadır. Yörük kültürüne ait gözleme, özellikle Cuma günleri pazarda Kaşlı kadınlar tarafından yapılan geleneksel bir lezzettir. Kaş'ın çifte kavrulmuş tahini, taş değirmenlerde yapılan geleneksel bir ürün olup, tahinli katmer bölgenin meşhur lezzetlerinden biridir. Sokak lezzetleri arasında tava dondurması, buzlu badem ve midye tava da popülerdir; tava dondurması, Türkiye'de ilk kez Kaş'ta yapılmıştır. Tava Dondurması Kaş'a Nasıl Gidilir? Kaş'a ulaşım genellikle Antalya Havalimanı veya Dalaman Havalimanı üzerinden sağlanır. Havalimanlarından yaklaşık 2-3 saatlik bir kara yolculuğuyla ilçeye ulaşabilirsiniz. Özel araçla geliyorsanız, Kaş'a Toros Dağları'nın eşsiz manzaraları eşliğinde bir yolculuk yapabilirsiniz. Kaş'ta Konaklama Kaş'ta büyük oteller yerine küçük oteller, pansiyonlar, kampingler, villalar ve apartlar yaygındır, bu da Kaş’ın bohem, alternatif turizm anlayışını destekler. Çoğu konaklama yeri sadece oda-kahvaltı hizmeti sunar, bu da ziyaretçilere etrafı keşfetme özgürlüğü sağlar. Pansiyonlar genellikle Kaşlı aileler tarafından işletilir, eski tesisler olup balkonlu ve manzaralı odalar sunar. Kaş'ta son yıllarda otellerde daha fazla konfor ve butik tarzı odalar dikkat çekerken, apartlar özellikle uzun süreli konaklamalar ve aileler için tercih edilir. Ayrıca, Kaş’ta çadır kurma imkanı sunan camping alanları da bulunur. Konaklama yerleri, Kaş Merkezi, Çukurbağ Yarımadası ve çevresindeki köylerde değişik mesafelerde yer alır, merkezdeki mekanlara yürüme mesafesi yakınken, Çukurbağ Yarımadası ve uzak köylere araçla ulaşmak gerekmektedir.

  • İklim Değişikliğinin Acı Bilançosu: 2024'te Binlerce Can Kaybı ve Devasa Hasar!

    Kâr amacı gütmeyen Christian Aid'in "Counting the Cost 2024: A year of climate breakdown" (2024'ün Maliyetini Hesaplamak: Bir İklim Çöküşü Yılı) başlıklı raporuna göre, 2024 yılında dünya genelinde meydana gelen iklim felaketleri 229 milyar dolarlık hasara ve 2.000'den fazla kişinin ölümüne neden oldu. Bu felaketlerin büyük bir kısmı, sigorta kayıplarının ve insani maliyetlerin tam olarak hesaplanamadığı için gerçek rakamların muhtemelen çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. 2024'ün En Maliyetli İklim Felaketleri Rapora göre, 2024'te en fazla maddi hasara yol açan aşırı hava olayları arasında, Ekim ayında meydana gelen ve 60 milyar dolarlık hasara yol açan Milton Kasırgası ilk sırada yer alıyor. 25 kişinin hayatını kaybettiği bu kasırgayı, Eylül ayında Küba, Meksika ve ABD'yi vuran ve 232 kişinin ölümüne neden olan Helene Kasırgası izliyor. ABD'de meydana gelen daha küçük çaplı fırtınalar da 88 kişinin ölümüne ve 60 milyar dolarlık hasara yol açtı. İklim Değişikliğinin Etkileri Christian Aid'in CEO'su Patrick Watt, "Veriler ayrıca iklim değişikliğinin sel ve tropikal siklonlar gibi birçok aşırı hava olayının olasılığını iki katına çıkardığını ve şiddetini artırdığını, bunun da büyük yıkımlara ve can kayıplarına yol açtığını gösteriyor" dedi. Imperial College London'daki Dünya Hava Durumu Atıfları araştırmacısı Dr. Mariam Zachariah ise, "Milyar dolarlık rakamların arkasında sayısız kayıp hayat ve geçim kaynağı var" diyerek, felaketlerin insani boyutuna dikkat çekti. En Savunmasız Ülkeler Daha Fazla Etkileniyor Raporda, düşük gelirli ülkelerde yoksulluk içinde yaşayan insanların, iklim olaylarının maliyetlerinden ve etkilerinden orantısız bir şekilde etkilendiği vurgulanıyor. Bu durum, felaketler gelmeden önce kırılganlığı azaltmak için uyum stratejilerinin gerekliliğini ortaya koyuyor. Aralık ayında Mayotte'de etkili olan ve 1.000'den fazla kişinin ölümüne yol açtığı tahmin edilen Chido Kasırgası, küçük adaların iklim değişikliğine karşı ne kadar savunmasız olduğunu gösteren çarpıcı bir örnek. Dünya Çapında Yıkıcı Etkiler Dünya çapında, hiçbir bölge 2024'te iklim felaketlerinin yıkıcı etkilerinden kaçamadı. Çin'deki sel felaketi 315 kişinin ölümüne ve 15,6 milyar dolarlık hasara yol açarken, Güneybatı Asya'daki Tayfun Yagi 800'den fazla kişinin ölümüne ve Tayland'dan Filipinler'e kadar geniş çaplı yıkıma neden oldu. Avrupa'da meydana gelen üç felaket ise 258 kişinin hayatını kaybetmesine ve 13,87 milyar dolarlık hasara yol açtı. Acil Eylem Çağrısı Zachariah, "Bu felaketlerin çoğu iklim değişikliğinin açık izlerini taşıyor. Aşırı hava koşulları dünyanın her köşesinde inanılmaz acılara neden oluyor" dedi. Christian Aid, politikacıları emisyonları azaltmaya ve yoksul ülkelere verilen mali tazminatı artırmaya çağırıyor. Watt, "2025 yılında hükümetlerin liderlik etmesini, yeşil dönüşümü hızlandırmak, emisyonları azaltmak ve vaatlerini finanse etmek için harekete geçmesini görmemiz gerekiyor" diyerek acil eylem çağrısında bulundu. Christian Aid'in raporu, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini gözler önüne seriyor ve acil eylem ihtiyacını bir kez daha ortaya koyuyor. İklim felaketlerinin artan sıklığı ve şiddeti, küresel iş birliği ve kararlı adımlar atılmasını zorunlu kılıyor.

  • Rusya Kanser Aşısı Geliştirdi: İşte Bilinenler ve Bilinmeyenler!

    Rus yetkililer, tüm dünyada heyecan yaratan bir açıklama yaparak, Sağlık Bakanlığı'nın kanser aşısı geliştirdiğini duyurdu. Devlet radyosunda yapılan duyuruda, aşının 2025'in başlarında kullanıma sunulabileceği belirtildi. Bu iddia, tıp dünyasında büyük yankı uyandırırken, aşının detayları hakkında hala birçok soru işareti bulunuyor. Rusya Kanser Aşısı Geliştirdiğini İddia Ediyor Newsweek'e göre, haber Rusya'nın devlet haber ajansı TASS aracılığıyla duyuruldu. Radyo yayınında, aşının 2025'in başlarında kullanıma sunulacağı bilgisi paylaşıldı. Gamaleya Ulusal Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Araştırma Merkezi Müdürü Alexander Gintsburg, TASS'a yaptığı açıklamada, aşının mevcut kanser hücrelerinin büyümesini ve yayılmasını durdurabileceğini belirtti. Ancak, aşının şu anda kanseri önlemede etkili olacağına dair bir bulgu yok. mRNA Teknolojisi Kullanılıyor CNBC'nin iştiraki TV18, aşının mRNA teknolojisi kullanılarak geliştirildiğini ve klinik öncesi denemeleri başarıyla tamamladığını bildirdi. mRNA aşıları, vücuda belirli bir proteini üretmesi için sinyal göndererek çalışıyor. Kanser aşılarında ise, bu antikorlar özellikle kanser hücrelerini hedef almak üzere tasarlanıyor. Rusya Kanser Aşısı Hakkında Bilinmeyenler Aşının hangi kanser türlerine karşı etkili olacağı, kimlere uygulanacağı ve etkinliği gibi konularda henüz net bir bilgi bulunmuyor. Ayrıca, aşının adı da henüz açıklanmadı. Newsweek, aşıyla ilişkili tıbbi derneklerin bilgi taleplerine yanıt vermediğini belirtiyor. Diğer Ülkeler de Benzer Aşılar Üzerinde Çalışıyor The Guardian'a göre, Birleşik Krallık dahil olmak üzere birçok ülke benzer kanser aşıları üzerinde çalışıyor. Birleşik Krallık, cilt kanseri aşısı için Merck & Co ve Moderna ile iş birliği yapıyor. Rusya Kanser Aşısı Ücretsiz Olacak Rus kanser hastaları, aşıya ücretsiz olarak erişebilecek. Aşının, mevcut kanser hastalarına henüz açıklanmayan bir süreçle uygulanması planlanıyor. Rusya'nın kanser aşısı iddiası, tıp dünyasında büyük bir umut yarattı. Aşının detaylarının ve klinik deneme sonuçlarının önümüzdeki dönemde açıklanması bekleniyor. Eğer Rus tıp camiası haklıysa, bu gelişme kanser tedavisinde devrim niteliğinde olabilir ve birçok insan için hayat kurtarıcı olabilir.

  • Evinizde Zehirli Kimyasal Detoksu

    Evimiz, kendimizi en güvende ve rahat hissettiğimiz yer olmalı. Ancak, ne yazık ki, modern yaşamın getirdiği kolaylıklar, çoğu zaman gizli tehlikelerle birlikte geliyor. Günlük hayatta farkında olmadan maruz kaldığımız birçok ürün, sağlığımızı tehdit eden zehirli kimyasallar içeriyor. Temizlik malzemelerinden mobilyalara, halılardan boyalara, hatta kişisel bakım ürünlerimize kadar her yerde karşımıza çıkabilen bu kimyasallar, uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Peki, bu görünmez tehlikelerden nasıl korunabiliriz? Neyse ki, çözümsüz değiliz! Daha bilinçli seçimler yaparak ve doğal alternatiflere yönelerek, evimizi zehirli kimyasallardan arındırabilir, daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam alanı yaratabiliriz. Bu makalede, evimizdeki zehirli kimyasalların kaynaklarını, sağlığımıza etkilerini ve bu kimyasallardan kurtulmak için atabileceğimiz adımları detaylı bir şekilde ele alacağız. Zehirsiz bir eve giden yolda size rehberlik edecek, doğal ve sağlıklı alternatifleri keşfetmenizi sağlayacağız. 1. Hangi Ürünler Zehirli Kimyasallar İçeriyor? Evimizde kullandığımız birçok ürün, zehirli kimyasalların kaynağı olabilir. Bunların başlıcaları şunlardır: Temizlik Ürünleri: Çoğu geleneksel temizlik ürünü, amonyak, klor, formaldehit, ftalatlar gibi zararlı kimyasallar içerir. Bu kimyasallar, solunum problemlerine, alerjilere, cilt tahrişine ve hatta kansere yol açabilir. Mobilyalar: Sunta, MDF gibi malzemelerden yapılan mobilyalar, formaldehit gibi uçucu organik bileşikler (VOC'ler) yayabilir. Bu kimyasallar, baş ağrısı, göz ve boğaz tahrişi, alerjik reaksiyonlar ve astım gibi sağlık sorunlarına neden olabilir. Halılar ve Döşemeler: Yeni halılar ve döşemeler, üretim sürecinde kullanılan kimyasallar nedeniyle VOC yayabilirler. Ayrıca, leke tutmazlık özelliği kazandırılmış kumaşlar, PFAS (per- ve polifloroalkil maddeler) adı verilen ve "sonsuz kimyasallar" olarak da bilinen, son derece kalıcı ve zararlı kimyasallar içerebilir. Boyalar: Geleneksel boyalar, kurşun, cıva gibi ağır metaller ve VOC'ler içerebilir. Bu kimyasallar, sinir sistemine zarar verebilir, öğrenme güçlüğüne ve davranış bozukluklarına yol açabilir. Kişisel Bakım Ürünleri: Şampuan, sabun, losyon, deodorant, parfüm gibi birçok kişisel bakım ürününde parabenler, ftalatlar, formaldehit, triklosan gibi zararlı kimyasallar bulunabilir. Bu kimyasallar, hormon bozukluklarına, alerjilere ve cilt problemlerine neden olabilir. Mutfak Gereçleri: Plastik Kaplar: Plastik kaplar, özellikle ısıtıldığında veya asidik gıdalarla temas ettiğinde, gıdalara bisfenol A (BPA) ve ftalatlar gibi kimyasalların sızmasına neden olabilir. Bu kimyasallar, hormon bozuklukları ve üreme sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir. Yapışmaz Tavalar: Teflon gibi yapışmaz kaplamalar, yüksek ısıda bozulduklarında PFOA (perflorooktanoik asit) ve PFOS (perflorooktansülfonik asit) gibi PFAS kimyasalları yayabilirler. Oyuncaklar: Bazı plastik oyuncaklar, ftalatlar ve kurşun gibi zararlı kimyasallar içerebilir. Tekstil Ürünleri: Özellikle leke tutmaz, su geçirmez ve kırışmaz özellik kazandırılmış kumaşlar, PFAS gibi kimyasallar içerebilir. 2. Zehirli Kimyasalların Sağlığımıza Etkileri Nelerdir? Yukarıda bahsedilen kimyasallara uzun süre maruz kalmak, çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu sorunlardan bazıları şunlardır: Alerjiler ve Astım: Birçok kimyasal, alerjik reaksiyonları tetikleyebilir ve astım semptomlarını kötüleştirebilir. Solunum Problemleri: Özellikle temizlik ürünlerinden yayılan kimyasallar, solunum yollarını tahriş edebilir ve nefes alma zorluğuna neden olabilir. Hormon Bozuklukları: Ftalatlar, parabenler, BPA gibi kimyasallar, endokrin sistemini bozarak hormon dengesizliğine yol açabilir. Bu durum, üreme sorunlarına, tiroid problemlerine ve gelişim bozukluklarına neden olabilir. Cilt Tahrişi ve Egzama: Bazı kimyasallar, ciltte tahrişe, kızarıklığa, kaşıntıya ve egzamaya yol açabilir. Baş Ağrısı, Yorgunluk ve Baş Dönmesi: VOC'ler, baş ağrısı, yorgunluk, baş dönmesi, konsantrasyon güçlüğü gibi semptomlara neden olabilir. Kanser Riski: Bazı kimyasallar, kanserojen olarak sınıflandırılmıştır. Uzun süre maruz kalmak, kanser riskini artırabilir. Sinir Sistemi Hasarı: Kurşun ve cıva gibi ağır metaller, sinir sistemine zarar verebilir ve nörolojik sorunlara yol açabilir. Bağışıklık Sistemi Zayıflaması: Bazı kimyasallar, bağışıklık sistemini zayıflatarak enfeksiyonlara karşı direnci azaltabilir. 3. Doğal ve Zehirsiz Alternatiflere Geçiş: Adım Adım Rehber Zehirli kimyasallardan arınmış bir ev yaratmak için, kademeli olarak doğal ve zehirsiz alternatiflere geçiş yapabiliriz. İşte size bu konuda yardımcı olacak bir rehber: A. Temizlik Ürünleri: Doğal Temizlik Ürünleri Yapımı: Çok Amaçlı Temizleyici: Bir sprey şişesine eşit miktarda beyaz sirke ve su koyun. Birkaç damla limon yağı veya çay ağacı yağı ekleyebilirsiniz. Sirke asidiktir, yağları çözer ve mikrop öldürücü özelliğe sahiptir. Su, kiri ve kalıntıları gidermeye yardımcı olur. Limon yağı veya Çay Ağacı Yağı, antibakteriyel ve antifungal özelliklere sahiptir, hoş koku sağlar. Kullanımı: Yüzeylere püskürtün, birkaç dakika bekleyin ve nemli bir bezle silin. Mermer, granit gibi doğal taş yüzeylerde kullanmaktan kaçının çünkü sirke bu yüzeyleri aşındırabilir. Cam Temizleyici: Bir sprey şişesine 1/4 su bardağı beyaz sirke, 1/4 su bardağı izopropil alkol (%70) ve 2 su bardağı su ekleyin. İyice çalkalayın. İzopropil Alkol, yağları çözer ve hızla buharlaşarak camlarda leke kalmasını önler. Kullanımı: Cam ve aynalara püskürtün ve temiz bir bez veya kağıt havluyla silin. Ovma Kremi: Karbonat ve suyu karıştırarak macun kıvamında bir karışım elde edin. Karbonat, hafif aşındırıcı özelliği sayesinde kirleri ve lekeleri çıkarmaya yardımcı olur. Kullanımı: Lavabo, küvet, fayans gibi yüzeylere uygulayın, sünger veya fırça ile ovalayın ve durulayın. Tuvalet Temizleyici: Tuvalet fırçanıza biraz karbonat serpin ve ovalayın. Daha sonra yarım bardak sirke dökün, köpürmesini bekleyin ve sifonu çekin. Sirke ve Karbonat, bir araya geldiklerinde köpürerek tuvaletteki kirleri ve kireç birikintilerini çözmeye yardımcı olur. Kullanımı: Haftada bir veya iki kez uygulayabilirsiniz. Hava Ferahlatıcı: Küçük bir kaseye karbonat koyun ve üzerine birkaç damla sevdiğiniz uçucu yağdan (lavanta, portakal, vb.) damlatın. Karbonat, kötü kokuları emer.Uçucu Yağlar, hoş koku yayar. Kullanımı: Kaseyi odanın uygun bir yerine yerleştirin. Kokusu azaldıkça uçucu yağ ekleyebilirsiniz. Hazır Doğal Temizlik Ürünleri: Piyasada birçok markanın doğal ve sertifikalı temizlik ürünleri de bulunmaktadır. Bu ürünleri tercih ederken, içerik listesini dikkatlice okuyun ve zararlı kimyasallar içermediğinden emin olun. "Ecocert", "USDA Organic", "BDIH" gibi sertifikalara sahip ürünleri tercih edebilirsiniz. B. Mobilya ve Halı: Mobilya: Masif ahşap, bambu gibi doğal malzemelerden yapılmış mobilyaları tercih edin. Suntadan yapılmış mobilya alıyorsanız, formaldehit emisyonu düşük olanları (E0 veya E1 standardında) tercih edin. İkinci el mobilya kullanmak da iyi bir seçenektir. Halı: Yün, pamuk, jüt gibi doğal malzemelerden yapılmış halıları tercih edin. Leke tutmazlık özelliği için kimyasal işlem görmemiş halıları seçin. Halı yerine kilim kullanmayı düşünebilirsiniz. Döşemeler: Kumaş kaplı mobilyalarda, organik pamuk, keten gibi doğal kumaşları tercih edin. Deri mobilyalar, üretim sürecinde kullanılan kimyasallar nedeniyle dikkatli seçilmelidir. Bitkisel tabaklanmış deri tercih edilebilir. C. Boya: Düşük VOC'li veya VOC'siz Boyalar: Su bazlı, düşük VOC'li veya VOC'siz boyalar tercih edin. Bu boyalar, daha az zararlı kimyasal yayarlar. Doğal Boyalar: Kireç boya, kil boya gibi doğal boyalar da kullanabilirsiniz. Boyama Sırasında ve Sonrasında Havalandırma: Boyama yaparken ve boya kururken pencereleri açarak odayı iyi havalandırın. D. Kişisel Bakım Ürünleri: İçerik Listesini Okuyun: Ürünlerin içerik listesini dikkatlice okuyun ve parabenler, ftalatlar, sülfatlar, formaldehit, triklosan gibi zararlı kimyasallardan kaçının. Doğal ve Organik Sertifikalı Ürünler: "COSMOS", "Ecocert", "Natrue" gibi organik ve doğal kozmetik sertifikalarına sahip ürünleri tercih edin. Ev Yapımı Alternatifler: Sabun: Zeytinyağı sabunu gibi doğal sabunlar kullanabilirsiniz. Şampuan: Katı şampuanlar veya doğal içerikli sıvı şampuanlar tercih edilebilir. Nemlendirici: Hindistan cevizi yağı, shea yağı gibi doğal yağlar nemlendirici olarak kullanılabilir. Deodorant: Karbonat ve mısır nişastası karışımına birkaç damla uçucu yağ ekleyerek doğal deodorant yapabilirsiniz. E. Mutfak Gereçleri: Plastik Kaplardan Kaçının: Gıdalarınızı saklamak için cam, paslanmaz çelik veya porselen kaplar kullanın. Yapışmaz Tavalar Yerine Alternatifler: Dökme demir, paslanmaz çelik veya seramik tavalar tercih edin. Su Şişeleri: Plastik su şişeleri yerine cam veya paslanmaz çelik matara kullanın. Kesme Tahtaları: Ahşap veya bambu kesme tahtaları tercih edin. 4. Zehirsiz Bir Ev İçin Alışveriş Rehberi: Zehirsiz bir ev yaratmak için alışveriş yaparken dikkat etmeniz gereken bazı önemli noktalar şunlardır: Etiketleri Okuyun: Ürünlerin etiketlerini dikkatlice okuyun ve içerik listesini kontrol edin. Zararlı kimyasalların isimlerini öğrenmek, bu kimyasallardan kaçınmanıza yardımcı olacaktır. Sertifikalara Dikkat Edin: Yukarıda bahsedilen organik ve doğal ürün sertifikalarına sahip ürünleri tercih edin. Bu sertifikalar, ürünlerin belirli standartlara uygun olarak üretildiğini garanti eder. Daha Az İşlenmiş Ürünleri Tercih Edin: Daha az işlem görmüş ürünler, genellikle daha az kimyasal içerir. Örneğin, tam tahıllı ürünler, rafine edilmiş tahıllara göre daha sağlıklıdır. Yerel ve Güvenilir Üreticileri Destekleyin: Mümkün olduğunca yerel ve güvenilir üreticilerden alışveriş yapmaya çalışın. Bu, hem daha taze ve sağlıklı ürünler tüketmenizi hem de yerel ekonomiyi desteklemenizi sağlar. İhtiyacınız Olanı Alın: Gereksiz alışverişlerden kaçının. Sadece ihtiyacınız olan ürünleri satın alarak, hem bütçenizi hem de çevreyi koruyabilirsiniz. Ambalajlara Dikkat: Plastik ambalajlı ürünlerden mümkün olduğunca kaçının. Cam, karton veya kağıt ambalajlı ürünleri tercih edin. Bilgi Edinin: Zehirli kimyasallar ve sağlıklı alternatifler hakkında bilgi edinmeye devam edin. Bilinçli bir tüketici olmak, zehirsiz bir ev yaratmanın anahtarıdır. Zehirsiz bir ev yaratmak, bir gecede olacak bir şey değildir. Kademeli olarak, küçük değişikliklerle başlayarak, zamanla evinizi daha sağlıklı ve güvenli bir hale getirebilirsiniz. Doğal alternatiflere geçiş yapmak, sadece sizin ve sevdiklerinizin sağlığı için değil, aynı zamanda gezegenimizin geleceği için de önemli bir adımdır. Unutmayın, her küçük değişim fark yaratır! Zehirsiz bir ev, sağlıklı bir yaşamın temelidir. Bu adımları izleyerek, kendiniz ve sevdikleriniz için daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam alanı yaratabilirsiniz. Haydi, zehirsiz bir ev için harekete geçin!

bottom of page